Büyük bir cismi anlatmak zordur. Mesela gözlerini bağladığınız birine limona dokunmasını ve anlatmasını istediğinizde size önce limonu tutar, kavrar ve daha kokusunu bile almadan cismin ne olduğunu söyler.

Oysa büyük cisimler için bu söz konusu değildir. Gözleri kapalı kişi filin kuyruğunu tutarsa başka bir şey, ayağını tutarsa başka bir şey, hortumunu tutarsa başka bir şeyi bize anlatacaktır.

Doğru cismi tahmin edebilmesi de en düşük olasılık olarak karşımıza çıkacaktır.

Dünya da tıpkı örneğimizdeki gibi ve bir Dünya savaşını çok farklı yerlerden ele almak mümkündür. Mesela dünya savaşını imgeleri açısından ele alıp ikinci savaşa damgasını vuran Lili Marleen şarkısını anlatmak, birde Atilla İlhan’dan

"Akşam olur mektuplar hasretlik söyler

Zagrep radyosunda Lili Marlen türküsü

Dost ağlar karanfilim dost ağlar

Marş söylemeden ölmek bize yakışmaz"

Dizelerini akıllardan geçirtmek ne güzel olurdu.

Ancak konumuz bunların hiç biri değil.

 ***

Türk ordusuna Peygamber ocağı deriz. Bilirsiniz toplumumuzda Muhammed ismi çocuklara verilmemeye özen gösterilir.

Öyle ya çocuktur. Her ebeveyni çileden çıkartabilir.

Peygamberin ismini söyleyip azar vermenin rahatsızlık verici olduğunu düşünen toplumumuz, çocuklarına Muhammed ismini vermeyi aklından geçirdiğinde Mehmet ismini vermeyi daha uygun bulmuştur. İşte bu nedenle ordumuzun neferlerine Mehmetçik denilmektedir.

Ancak bilindiği üzere peygamberimizin önemli bir özelliği de adalete çok önem vermesidir. Bu nedenle fakirin çocuğunun ve zenginin çocuğunun bir arada askerlik yaptığı, adil şartların oluşması da Peygamber ocağı denmesinde ve Mehmetçik isminin kullanılmasında önem taşır.

***

Oysa şimdilerde askerlikte zenginin çocuğu bedelini ödeyip evinde oturmaktadır. Toplum bu askerlerimize Mehmet beyler demektedir. Dolayısıyla köklü bir gelenek bozulmuştur.

Ama ne uğruna…

 ***

Meşhur bir deyiş vardır. «Silah icat oldu. Mertlik bozuldu.» diye

Günümüzde askerin yeteneği kadar önemli bir unsur da askerin elindeki teknolojinin büyüklüğüdür. Ancak teknolojinin de bir ekonomik bedeli bulunmaktadır.

Mesela bir F16 uçağa mı?

Yoksa bin askere mi sahip olmak istersiniz?

Soruya duygusal yaklaşıp askeri tercih etmek istesek de hakikat teknolojik ekipmanların savaş konusunda insandan çok daha başarılı olduğunu gösteriyor. Bu nedenle silahlı insansız hava araçları teknolojilerine pek çok ülkede fazlasıyla yatırım yapılmaktadır.

 ***

Günümüz savaşlarını birde işletim sistemlerinin savaşları olarak ele almak gerekir. Malum her bilgisayar ve her makine bir işletim sistemine sahiptir.

Örneğin ülkemizdeki bilgisayarların neredeyse tamamı denebilecek çoğunluğu Microsoft işletim sistemine sahiptir. Ve bir savaşta hiçbir bize ait olmayan işletim sisteminin çalışmama ihtimali azımsanmayacak kadar yüksektir.

Yeni nesil otomobiller, özellikle elektrikle çalışan otomobiller yine işletim sistemlerine sahiptir ve ir savaş senaryosunda çalışmamaları ihtimali çok yüksektir.

Askerinden, polisine hepimizin iletişimini sağlayan akıllı telefonlarımız yine işletim sistemine sahiptir ve olası senaryoda iletişimle ilgili ciddi sorunlar yaşanacağı açıktır.

Kısa bir zaman önce polis düşük frekanslarda kendi içinde telsizle haberleşmekteydi.

Telsiz kanalları kısmen girilip dinlenebilen sistemlerdir ancak bu günlerde haberleşme akıllı telefonlar üzerine kurulu telsiz yazılımlarıyla sağlanmaktadır.

Dolayısıyla olası senaryomuzda elektronikçilerin çip bulup hızlıca telsiz devreleri hazırlaması savaşa başlamamızın başat koşulu olabilir.

"İşletim sistemlerinin sahibi kimdir?" sorusunu sorarak konuyu anlamaya çalışırsak Amerika menşei ama Dünya’nın neredeyse tümünde, yani Amerika’dan daha büyük etki alanına sahip şirketler karşımıza çıkmakta.

Yani ŞİRKETOKRASİ kavramını irdeleme zamanıdır…