Bilgiyi kavramsal olarak ele alırken kaynak ve hedef isminde iletişim teorisinde önemli yeri olan iki kelimeyi kullanarak ele alıyoruz. Kaynak bir çok şey olabilir ama iletişim teorisi açısından ele aldığında veri demek daha doğru olur. Örneğin gazete basıldığında iletişim açısından bakıldığında artık kaynaktır. Belirli bir kanal üzerinden bu kaynak hedef kitleyle buluşur.
Gazete açısından iletişimi ele aldığımızda kanal, basılı nüshaların gazete bayilerine dağıtımını yapan kamyon, tır vs.. gibi araçlarla dağıtımın organizasyonu diyebiliriz. Konuyu televizyon yayıncılığı açısından ele alacak olursak kanal havadır diyebiliriz.
Her gazete ya da televizyon yayıncısının kendisini okutmak, izletmek istediği insan kitlesi bulunmaktadır. İşte bizler bu izlemesi umulan insan yığınlarını hedef olarak ele alıyoruz.
Bilgiyi ele alırken kaynaktaki bilgi için veri, malum, gerçek gibi kelimeleri kullanıyoruz. Buradaki gerçek yayıncı kurumun doğru bilgi verdiği anlamında bir gerçek değil kuşkusuz. Ancak dil, yazı, resim gibi öğelerle kodlanan iletişim hedefe kanaldan ulaşır. İşte biz bu hedefe ulaşana kadarki bilgiyi bu defa enformasyon olarak ele almaktayız.
Enformasyon kanaldan hedefe ulaşır. Yani hedef malumata kavuşur. Ancak hedefteki bilgi ile kaynaktaki bilgi arasında farklılıklar. Örneğin kaynak Güneş’ten bahsettiğinde, kimi hedef güneşin, aydınlığı açısından olarak ele alacaktır. Kimisi deniz mevsiminin başlayacağı ve otelini hazırlaması gerektiğini düşünerek bakacaktır. Bazıları ise anneannesi Güneş hanımı aklına getirecektir. Dolayısıyla da kaynak gerçektir ancak bu gerçek hedefe ulaştığında başka başka algılanmaktadır.
Amerika’da seçimler ne zaman yapılırsa yapılsın, yeni yönetim Ocak ayının 20’sinde görev başına gelir. Bizler açısından bakıldığında bu arada geçen 12 ayı bulabilecek süre eski yönetime etrafı temizleme, belgeleri yok etme, pislikleri süpürme imkanı verir. Bu süreçte görevi biten eski yönetim beklenen şekilde etkin hizmet vermez. Ancak Amerika’da bu yeni yönetime, başta kabinesi olmak üzere hazırlanma imkanı verir. Bu süreçte neler icraa edeceğini etkin bir biçimde planlar denilmektedir.
Ülkemizde Amerika devletinin, seçilmiş başkanlar tarafından yönetilmediği, Amerikan politikasının derin bir yapı tarafından yönetildiği yaygın kanaattir. Bunun emareleri de kanaati güçlendirmeye yetmektedir. Ancak her ne hikmetse Amerika için bu şekilde düşünen halkımız, ülkemiz için bunun asla olamayacağını, hükümetlerin ülkeyi yönettiğine inanmaktadır.
Amerika başkanı, halen görevini sürdürmekte olan Biden, son radde de hiçbir şey olmayan boşlukları izliyor, olmayan kişilerle tokalaşıyordu. Dolayısıyla mental yapısında ciddi sorunlar olduğunu söylemek için tabip olmaya ihtiyaç bile bulunmamaktaydı. Ancak Amerika böyle bir “bunak” ile yönetimini sürdürdü. Dolayısıyla aslında arka planda Biden’ı da yöneten birilerinin bulunduğu kesin olarak görülmekteydi.
Son yıllarda Dünya’nın ekseninde küreselciler ve ulus devletten yana olanlar şeklinde bir zıtlaşma hasıl oldu. Küreselciler için çok zengin ve para gücüyle devletleri de yöneten güçler olarak ele almaktayız. Şirketokrasi de işte bu cenahta oluşan kavramlardandır.
Amerika eski başkanlarından Kennedy’nin işte bu mücadelenin ilk önemli neferlerinden olduğu ve güçlü ailelere ait olan Amerika Merkez Bankası’nın devlete kazandırılması için mücadele ettiği için öldürüldüğü ileri sürülmektedir.
Ancak Kennedy ailesinin o günden, günümüze sistem karşıtlığı son derece açıktır. Süreç içerisinde Robert F. Kennedy Jr’ın konspiratif fikirleri, sisteme açtığı cepheler aşikardır. Örneğin uçaklar ilerlerken, arkalarında su buharından kaynaklanan bir iz bırakırlar. Bu otuz saniye içerisinde kaybolan ize contrail denilmektedir. Bazı uçakların izleri ise hiç kaybolmamakta ve zaman içerisinde yayılarak gökyüzünü perdelemektedir. İşte bu gökyüzünü perdeleyen, bulut ve yağış oluşmasını sağlayan izlere ise chemtrail denilmektedir. Kennedy bu izlerle ilgili Amerika hükümetlerine en ağır eleştirileri getiren kişidir.
Trump bir önceki Biden’e kaybettiği seçimde hileler olduğunu ileri sürmüş, ancak sesini duyurmakta zorlanmıştı. Sesini sansürleyen ve Trump’ın en önemli eleştirilerine mazhar olan yayın organı ise twitter’dı. Hatta o dönemde Trump ismini trust koyduğu bir sosyal medya platformu kurma yolunda önemli mesafe katetmişti.
Süreç öyle gelişti ki; o gün kendisini sansürleyen Twitter, süreç içerisinde el değiştirdi.
Yine burada küçük bir fasıla geçeyim. Twitter gibi Dünya çapında medya kuruluşlarının el değiştirmesi, para ile olmamaktadır. En çok parayı veren alabilecek olsa, Sanırım bütün Türkiye aramızda para toplayıp almak ve ülkemize güç katmak isterdik. Rus oligarkları hiç düşünmeden twitter’ı alırlardı. Rus devlet başkanı Putinde el altındaan bu sürece destek olurdu. Merkel, hasta haliyle twitter’ı Alman yapar ilk trend topic olarak’ta kendisinin twitter’ı nasıl aldığını anlatırdı. Ama bunların hiç biri olmadı. Twitter, nasıl böyle bir paraya ulaştığında bile muammalar bulunan Elon Musk isminde bir “milyardere” satıldı.
Bir önceki seçiminde kendisini sansürleyen Twitter, bu defa yeni adı X haliyle Trump’a açıktan destek verdi. Hatta öyle ki twitter’ın yeni patronu Elon Musk, Trump’ın mitinglerine katılıp dans etti. Dolayısıyla bu defa her şey Trump’ın yeniden gelişi için hazır edilmişti.
Üstelik bu süreçte Trump’da sisteme karşıt görüşler ileri sürmüş, geleneksel Amerika politikalarına ağır eleştiriler getirmişti. Amerika’nın Dünya’nın dört bir yanında bulunmasının, merkezdeki Amerika’yı zayıflattığını öne sürmüş, seçim politikasının merkezine, küresel hale gelen Amerikan şirketlerinin üretimlerini zorla kıta Amerika’sına taşıttıracağını söylemişti. Hatta daha da ileriye giderek Dünya’ya jandarmalık yapan Amerika’nın kabuğuna çekileceğini belirtmişti. Ve işte bu Trump seçimi kazandı.
Şimdi biz Trump’ın seçildiğini mi düşünmeliyiz yoksa ilk başta belirttiğimiz malum üzere aslında seçimi Trump’ı yönetecekler mi kazandı? Tam burada bir ayrıntı üzerinde daha durayım. Aslında biz Amerika’yı yöneten güç hep aynı mı? Yoksa seçimi bir başka güç mü kazanıyor? Konusunda yeterli aydınlanmaya sahip değiliz.
Yani Biden’ı yöneten güç artık Trump’ı da mı yönetecek yoksa Biden’ı yöneten güce karşı duran, plandemi sürecinde derin ayrışma içerisine düşen bir başka güç bu seçimlerde Trump’ı destekledi ve seçimi onlar mı yönetecek.
Öncelikle belirtmeliyim ki bugüne kadar Dünyada mutat olan yeni kazananın da aslında aynı gücün adamı olduğudur. Yani anne çocuğuna 4 çeşit yemek yapar. Çocuk içlerinden seçim yapar. Seçimi çocuğun yaptığı yemek mide’ye inerek kazanır. Bu dar çerçeveden bakışı biraz genişlettiğimizde ise aslında bu 4 çeşit yemeği seçen anne kazanmıştır. Zengin kendisine 2 parti kurar. Halk bu partilerden birini seçer ve seçimi kazandığını düşünür. Ancak aslında seçimi yine halk için adayları belirleyen sengin kazanmıştır.
Anadolu’nun köylerinden devletin jandarmasını, polisini çektiğini düşünelim. Bu durumda sizce ne olur? Hiç kuşkusuz herkes aynı doğru yanıtı vermişti. Eski yerel güçler, üstünlük mücadelesine girişir. Ve mücadele biri tarafından kazanılana kadar kaos olur.
Şimdi aynı senaryoyu Dünya’nın jandarması Amerika açısından ele alalım. Amerikan şirketleri, ülkelerine dönüp daha pahalıya üretim yapmayı arzu etmezler. Ancak kum saati işlemeye başladı bile. Jandarma çekiliyor. Ve kaos dönemi başlıyor. Amerikan şirketleri, Amerika’yı kabuğunda güçlendirirken ve bir taraftan iç hesaplaşmalar sürerken diğer taraftan uzun zamandır sadece Amerika’ya satış yapan büyük küresel silah devleri bölgedeki kaostan yararlanıyor ve sermaye’yi yeniden anakıtalarında toplamaya başlıyorlar. Bütün Dünya’yı kaos alıp kasıp kavururken kendi kıtasında beslenip serpiliyor.
Herkes zayıflarken, o şişmanlıyor…
Şimdi yeniden Amerika’da sistem karşıtı görüşlerin desteklediği Trump’ın kazandığını söyleyelim. Ancak bu görüşleri destekleyenin de silah endüstrisi olduğunu belirtelim.
Kıta’nın 3 önemli endüstrisi; silah, ilaç ve teknoloji. Silah şimdi öne çıkıyor. İlaç plandemi dönemindeki başını soktuğu dertten kurtulmak için önemli bir zemine kavuşurken hasta ve yaralıları tedavi ederek kazanmaya devam ediyor. Teknoloji ana kıtasına çekilerek daha pahalı üretmesine karşın bütün rakiplerinin kaos ve savaş içerisinde kavrulduğunu izlerken ellerini ovuşturuyor.
Hülasa, kazan kazan.