Üniversiteler başta olmak üzere, tıp çalışanlarının ilaç şirketleriyle ilişkileri bulunuyor. Üniversiteler kendi ilaç çalışmalarını, ilaç şirketlerinin teşvikiyle ya da sponsorluğuylayapıyor.
Peki bunun ne önemi var.
Şöyle ki; ticari faaliyet gösteren işletmelerde temel mantık kar etmektir. Hatta üniversitelerin işletme programlarında anlatılan ilk konudur. Dolayısıyla işletmenizi kar ettirmeniz gerekir. Öte taraftan sağlık alanında amaçlar arasında kar hiç bulunmamaktadır. Bu alanda amaç fayda üzerine kuruludur. Yani bir hastayı iyi ederken ben bu hastadan zarar mı ediyorum diye düşünülmez. Önemli olan sağlığına kavuşturmaktır. Bunun için ne gerekiyorsa hiç düşünmeden yapılır.
Bu açıdan bakıldığında sosyal güvenlik kurumunun zarar etmesi de anlaşılabilir bir durumdur. En nihayetinde gelen bütün hastaların iyileştirilerek sağlıklarına kavuşturulması için gereken neyse yapılmalıdır.
Peki bu durum kötüye kullanılamaz mı?
Tabi ki geçmişte erkeğin rahim ameliyatı olması gibi aslında mümkün olmayan durumlar bile sistem müsaade ederse yaşanabilir. Gerçi bir kadın erkeğin sigortasıyla ameliyat oldu ve sağlığına kavuştuysa bile amaç gerçekleşmiştir. Ancak arzu edilen gerçekte kim ameliyat olduysa kendi adıyla olması, yani sigortasız kimsenin olmamasıdır.
Burada kötüye kullanım aslında ameliyatın hiç yapılmaması, ilaç-medikal şirketlerinden hiç malzeme alınmamış olması ancak şirketlere ameliyat yapılmış gibi para ödenmiş olmasıdır.
Temel prensibin hastanın iyileştirilmesi olduğu, sağlık hizmetlerinden yararlanamayan kimse olmaması ve sağlıkta kar amacının olmaması üzerinde fikir birliğine varabildiysek esas konumuza dönelim.
Silah sanayi üzerinden gidelim ve benzerlikler kurmaya çalışarak durumu daha anlaşılır hale getirmeye çalışalım. Bir silah şirketinin genel arzusu silah satarak kar elde etmek ve varlığını sürdürmektir. Bu açıdan bakarak silah şirketlerinin amaçlarına ulaşmak için savaşların sonlandırılmasını arzulamayacaklarını söyleyebiliriz. Savaşlar olacak ve silah şirketleri taraflara silah satacak hatta sıçrama ihtimallerini geliştirerek çevre ile de ticari ilişkiler kuracaklardır.
Buraya kadar hiçbir okuyucumun itiraz edeceğini zannetmiyorum. Peki konu sağlığımız olduğunda bizim sağlıksız olmamızdan kar elde eden ilaç şirketlerinin bizi iyileştireceğine nasıl inanabiliyoruz.
İlaç şirketleri de tıpkı silah şirketleri gibidir. Hastalıkların önlenmesini veya kökten tedavisini asla istemezler. Sözgelimi birisi eğer tansiyon hastası olduysa artık ömrünün sonuna kadar tansiyon ilacı kullanmalıdır. Eğer bir kişi şeker hastası olduysa ömrünün sonuna kadar şeker ilaçları kullanmalıdır. Veya kalp hastası ölümüne de kalp ilaçları kullanmaktadır.
Yani tansiyona neden olan dinamiklerin iyileştirilmesi, şekere neden olan sorunların giderilmesi ya da kalbin tümden tedavisi üzerine çalışmalar yapılmamaktadır. Özetle ilaç şirketleri hastalıkların önlenmesini veya kökten tedavisini asla istemezler.
Peki üniversite ve yetiştirdiği doktorlar açısından baktığımızda durum nedir dersek; bu defa üniversitelerin eczacılık ve tıp eğitimlerinin de artık bu yapıya uygun hale geldiğini söyleyebiliriz. Geçmişte tanımadığımız bitkileri doktorlara sorardık ancak geldiğimiz noktada doktor menekşeyi bize sorar hale geldi. Dolayısıyla eğitimden botaniğin kaldırıldığını ve iyileştirici bitkileri tıp insanlarının bilmez hale geldiğini söyleyebiliriz.
Diğer taraftan araştırmalar, endüstriden alınan en küçük hediyelerin bile doktorların ilaç yazma alışkanlığını etkilediğini göstermektedir. Geldiğimiz noktada gerek doktorların gerekse eczacıların yaz tatili yapmalarında ilaç sanayinin büyük katkısı olduğu kulağımıza gelmektedir.
Doktorlar ve endüstri arasındaki menfaat münasebetleri sıfırlanmadan tıbba güvenmek mümkün değildir.
Ayrıca hastanecilik açısından baktığımızda doktor hastanenin kar etmesini sağlayan tetikleyici haline geldi.
Hastanın sağılmasında doktorun istemsiz rolü yönetim tarafından kendisinden yazılmasını istediği test ve grafilerlebaşlıyor. Hastaya daha odaya girerken kafasında teşhisi koyabilen doktor, hiçbir şey söylemeyip hastadan önce akciğer grafisi çektirmesini birde kav tahlili yaptırmasını istiyor.
Oysa geçmişte doktor, filmlere ihtiyaç duymadan hastanın sırtını, göğsünü dinleyerek ve dizine vurarak hastalıkları anlardı.
Peki şimdi niçin hastaya dokunmadan ilaç yazan doktorlara evrildik sorusu da aslında insanın tedavisinin yakın bir gelecekte yapay zeka doktorlarla yapılacağı konusuna bizi götürüyor.
Yapay zekanın doktorları dokunarak tedavi edemezdi ama günümüzde doktorların yaptığı test sonuçlarını inceleyip ilaç verme işini insandan çok daha iyi yapabilirler. Dolayısıyla devrimi yapmadan önce zeminini hazırlamak gerekiyor.
Yazılarımda çok sık söylüyorum ama yine bu konular düzelir mi sorusuna yanıt bekleniyor. Dolayısıyla artık bunların çözüleceğinden söz etmek yerine bu Dünya nereye evrilecekkonularını konuşmak daha akıllıca olacaktır.