Bizim insanımızın saatler süren ve sonuçsuz olduğu bilinen tartışmaları çok sevdiği öteden beri bilinir,
“Meleklerin dişi yada erkek olup olmadığı” ile ilgili “Tavuğunmu yumurtadan, yumurtanınmı tavuktan çıktığı ile” ilgili tartışmalar başta olmak üzere fındık kabuğunu doldurmayan hemen her konuda tartışmak bizim insanımız için artık bir hayat nizamı olmuş durumda.
Bizim mesleğimiz oldum olası Gazetecilik, nerede ise 35 yıldan fazladır severek yaptığımız gazetecilik mesleğinin yanı sıra başarısız olduğumuz siyaset vesilesi ile bulunduğumuz her platform adeta tartışmanın kol gezdiği alanlardır.
Son dönemlerde tartışma konularının artık her iki tarafı da oldukça büyük sorunlar ile karşı karşıya bıraktığını görünce belki dört belki de beş yıl önce biz hiçbir işe yaramayan ancak karşımızdaki kadar bizde üzen tartışmalardan tamamen vazgeçtik, karşımızdakinin hararetli bir şekilde ortaya koyduğu iddialarında doğru olmadığını çok iyi bildiğimiz halde muhatabımıza “”Sonuna kadar haklısın, en doğru olan senin bildiğindir” şeklinde hakkını teslim etmeye başladık.
Hiç kimseye faydası olmayan, sonucunun da neye yaradığı belli olmayan içi boş tartışmalardan kendimizi kurtardığımız andan itibaren hayatın bizim için daha kolay geçtiğinin farkına vardık, bu sayede sinir sistemimizin daha sağlam ruh dünyamızın da olabildiğince sağlıklı bir hale geldiğini de zaman içerisinde anlammış olduk.
Bizim memlekette seçim zamanı yaklaştığında daha doğrusu seçim takvimi açıklanır açıklanmaz birden bire ortaya pıtırak gibi “tartışma uzmanlarının” çıktığına şahit oluruz,
Bu sözünü ettiğimiz her şeyi bilen “Tartışma uzmanlarını” bazen bir televizyon kanalında, bazen bir mahalle bakkalında, bazen İftar sofrasında, bazen semt kahvesinde kendisine göre doğru olduğunu düşündüğü bir fikri tartışmaya açtığını açar açmazda haklılığını ispat edebilmek adına avaz avaz haykırdığına şahit olursunuz.
Siyasi partilerin iktidara gelme geldikten sonra da orada kalma mücadelesini hepimiz görüyoruz, Partileri kendilerine yakın gören “Tartışma uzmanları da” anında sahne almaktan bir an olsun geri durmuyorlar,
Şöyle bir kafamızı çevirdiğimizde savunduğu fikirleri her hal ve şart altında saatlerce savunan bu tartışmacıları hayatımızın her alanında görmek gibi bir şanssızlık ile de karşı karşıya kalmaktan asla kurtulamıyoruz.
Bildiği yada bilmediği her meseleyi tartışma yolu ile karşısındaki kitlelere empoze etmek isteyen bu tartışmacıların karşısında aksi bir görüş mensubu olmayınca problem fazla uzamıyor,
Ancak tartışmacı sayısının ikiye çıktığı ve her ikisinin de bir metre bile geri adım atmadığı anlarda asıl facia başlamış oluyor.
İşin garip tarafı vatandaşların özelliklede seçmenin bu kadar kamplaştığı ve böylesine kararlı olduğu bir seçim arefesinde kim ne derse desin, hangi tartışmacı ne konuşursa konuşsun kolay kolay kimsenin ikna olmayacağı gibi bir durum söz konusu, siyasi partilerin sözcülerinin yıllar yılı sürdürdükleri siyaset dolayısı ile tamamen ayrı kamplara açılan seçmenler için yapılan bu tartışmaların hiçbir getirisi olmadığı da muhakkak.
Akşam saatlerinde televizyon kanallarını dolaşan, kendi dünya görüşüne hitap eden televizyon kanallarındaki yorumcuların anlattıklarını araştırıp, soruşturmadan doğru kabul eden vatandaş, birkaç kanal daha dolaştıktan sonra aklında kalanları doğru kabul edince sıra geliyor, dün gece duyduklarını gün içerisinde dikte edeceği kili yada kişileri bulmaya.
Bizim karşımıza bu şekilde televizyon kanallarında yorum yapanlardan aldıklarını satmaya çalışan tartışmacılardan çok denk geliyor, ancak yazımızın başında da belirttiğimiz gibi biz tartışmayı 4-5 yıl önce bıraktığımız ve bu boş tartışmaların hayatımıza hiçbir şey katmadığının farkına vardığımız için “Yüksel bey bir dakika” diye bize akıl vermeye çalışanlara
“Çay içeceksen söyleyeyim,
-açlığın varsa yemek ısmarlayayım
-ama lütfen siyasi bir konuda konuşmayalım”
dedikten sonra saygı ile uğurluyoruz.
Alman Fizikçi ve bilim insanı Albert Einstein “İnsanların ön yargısını yıkmak, atomu parçalamaktan daha zordur” diyor,
dolayısı ile insanların bu kadar ön yargılı, bu kadar peşin hükümlü olduğu bir dünyada fındık kabuğunu doldurmayacak meseleler için tartışmak, tartışmanın yetmediği anlarda kavgaya tutuşmak, kalp kırmak bize son derece saçma geliyor.
-Kitap okuma oranının her geçen gün biraz daha azaldığı,
-Araştıran soruşturan kitlelerin geçen her gün hayatımızdan daha hızlı bir şekilde kaybolduğu,
-Nüfusun nerede ise tamamının sosyal medya mecrasında gördüğü okuduğu
-Her şeyin gerçek olduğunu düşündüğü bir noktada yaşadığımız bu sorunları da aşmanın yolunun tartışmadan geçtiğine asla inanmıyoruz.
-Bilime saygının kalmadığı,
-Bilim adamının o noktaya gelmek adına sarf ettiği yılların “angarya” olarak takdim edildiği,
-Kısa yoldan hayata atılmanın son derece büyük bir meziyet sayıldığı
bir dünyada tartışmanın da boşuna olduğu zira tartışmanın eşit bilgide iki yada ikiden fazla kişi tarafından yapıldığı anda bir anlam ifade edeceği bunun dışındaki tün konuşmalarında zaman kaybından başka hiçbir işe yaramadığı artık çok net bir şekilde ortaya çıkmış durumda.
Bizim ise ne kaybedecek bir dakika boş zamanımız var, nede yolda bizi çevirip “Yüksel Bey ben gazeteci değilim ancak “ diye başlayan altı boş, temelsiz, kaynağı olmayan “Pehlivan tefrikalarını” dinleyecek sabrımız.