Geçtiğimiz günlerde ABD Temsilciler Meclisi’ne sunulan bir yasa tasarısı, Türkiye’nin artık “Avrupa ülkesi” değil, “Ortadoğu ülkesi” olarak tanımlanmasını önerdi. Bu tasarı, sadece bir diplomatik düzenleme değildir; Türkiye’nin yönünü, geleceğini ve uluslararası itibarını kökünden etkileyecek bir adımdır.
Tasarının yasalaşması halinde; Türkiye’nin statüsü, Avrupa’dan alınarak Suriye, İran ve Lübnan gibi Ortadoğu ülkeleriyle aynı kategoriye indirgenecek. Gümrük Birliği gibi Avrupa ile olan ekonomik bağlar yeniden sorgulanacak, vize süreçleri daha da zorlaşacak, yatırımcılar ürkecek. Türkiye; artık Batı’nın ortağı değil, potansiyel problemi olarak görülecek.
Daha kötüsü ise, bu değişiklik; Türkiye’yi “Büyük Ortadoğu Projesi”nin parçası hâline getirmeye yönelik ciddi bir adımdır. Yani parçalanmış, güçsüz, etnik ve mezhepsel çatışmalarla boğuşan küçük devletçikler modeline zemin hazırlanmak isteniyor. Irak’ta, Suriye’de, Libya’da gördüğümüz senaryolar Türkiye için de sahneye konmak isteniyor.
Bu noktada sormamız gereken çok açık bir soru var:
Türkiye neden bu konuma düşürüldü?
Yanıt nettir:
Dış politikada yapılan yanlış tercihler, iç politikada bozulan denge, kurumların itibarsızlaştırılması ve Batı ile bağların koparılması bu sonucu doğurmuştur.
Şunu unutmayalım:
Türkiye ne sadece doğudur, ne sadece batıdır. Biz; iki medeniyetin harmanlandığı, tarihin merkezinde bir milletiz. Bizi dar bir coğrafi kimliğe sıkıştırmak isteyenlere karşı tek yürek olmalıyız.
Bu ülke, Ortadoğu bataklığına ait değildir!
Bu millet, teslim olmaz!
Sessiz kalan her yürek, bu gidişata ortak olur.
Konuşmalı, uyanmalı ve yolumuzu yeniden çizmeliyiz.
Çünkü bu sadece bir sınıflandırma değil, millet olarak geleceğimizin yönüdür.