Günümüzün en popüler kavramlarından birincisi sürdürebilirlik, ikincisi ise de “AKIL” kavramıdır. Geçmişte bu kavramı sadece akıl yaşta mıdır? Yoksa başta mı? Çerçevesinde henüz ilk okul çağlarında münazaralar yapıp tartışırken günümüzde oradan alıp başka başka noktalara taşıdık.
Öncelikle akıl nedir? Zeka nedir? Aralarında ne fark vardır konusunu kısaca ele alalım ki daha sonrasında anlatacaklarımız daha net anlaşılsın. Hatta bir soruyla başlayalım. Bilgisayar ve insan arasında benzerlikler olduğunu, bilgisayarın insan model alınarak yaratımlandığını düşünürsek bu durumda insanda bulunan akıl, bilgisayarda neye denk gelir. Yine insanda bulunan zeka bilgisayarda neye denk gelir?
Bilgisayar üzerinde yer alan disk gibi depolama üniteleri, bilgisayarın aklını oluşturmaktadır. Böylelikle söyleyebiliriz ki akıl bir kapasite birimidir. Bilgisayar üzerinde depolama alanı ne kadar büyükse o kadar akıllı denilebilir. Ancak günümüz teknolojisinde bilgisayarın aklı tek başına belirleyici olmamaktadır. Dışarıda da büyük bir akıl bulunmaktadır. Dolayısıyla internete erişimin kapasitesi de dışarıdaki aklı açığa çıkarmaktadır.
İşte sorunda tam olarak burada ortaya çıkıyor. Biliyoruz ki bilgisayarın diskinde aradığımız bilgiler mevcut ya da dış akıldan aradıklarımızı edinebiliriz ama bir türlü bulamıyoruz. Bu durum kendi zihnimizde olduğunda bunu “Aklıma gelmedi.” cümlesiyle dillendiriyoruz.
işte bilgisayardaki bu arama işlemine çağırma diyoruz. Çağırma kavramını insanda olduğunda, hatırlama olarak dile getiriyoruz. İşte bu akıldaki bilgiyi çağırıp bir araya getirerek kullanma meziyetine zeka demekteyiz. Dolayısıyla bilgisayar için düşündüğümüzde yazılım için bilgisayarın zekasıdır diyebiliriz.
Böylesine uzun bir girizgahtan sonra kısaca anlatabilirim. Dünyada bir gidişat var. Ve bu gidişatı teknolojinin inanılmaz bir hızla ilerleyişi belirliyor. Her geçen gün yepyeni bir teknolojiyle daha tanışıyoruz. Şunu bilmeliyiz ki bizim tanıştığımız teknoloji aslında henüz servis edilmiş olanı. Oysa henüz servis edilmemiş, üreticinin bile daha sonra satmayı planladığı bir teknoloji daha var.
Gelişen teknoloji ise istihdam diye dile getirdiğimiz iş hayatında da yerini alıyor. Ve istihdamın içerisine teknoloji katıldıkça, bu defa insan aynı istihdamın içerisinden dışarıya atılıyor.
Dışarıya atılan insan ise akıllı teknolojilerle tanışıyor. Her birinin akıllı telefonu oluyor. Akıllı bir Dünyanın içerisinde zaman geçirmeye başlıyor.
Peki insan mı bunu yapıyor yoksa sistem mi bunu yaptırıyor? Bu bir soru olarak şimdilik burada kalsın.
İşçi istihdamın içerisinden atıldıkça, faydasızlık duygusu artıyor. Faydasız hale gelen, para kazanamayan bu sınıf akıllı teknolojilerle kontrol altında tutulmaya çalışılıyor.
Şimdi gelin isterseniz Türkçemize akıllı teknolojiler diye çevrilen S.M.A.R.T kelimesinin ne anlama geldiğini inceleyelim. Öncelikle bu şekilde aralarında noktalarla yazılan kelimeler kısaltmalar içermektedir. Bazen TBMM örneğinde olduğu gibi aralarda nokta olmadan da kısaltma yapmak mümkündür.
İngilizce’de yer alan SMART kelimesi de bir kısaltmadır. Self-Monitoring, Analysis andReportingTechnology kelimelerinin baş harflerinin birleşiminden oluşmaktadır. Bu kelimelerin birleşiminden oluşan bir sistemi ne kadar Türkçeye akıl kelimesinin olumlulama yönünden yararlanmak için “Akıllı Teknolojiler” şeklinde çevirmek doğrudur?
Kısaltmayı gözetim, kontrol, analiz, raporlama teknolojileri olarak çevirmek kuşkusuz ki daha doğru olacaktır. Bunun kısaltması da olsa olsa GKART olabilir. Bu sistemler bizleri gözetlemeyi hedeflemektedir. Gözetlediklerini kendi veri ambarlarına yükleyip çıkarımlar yaparlar. Amaçları insanlığı kontrol altında tutmaktır demek gerekmektedir.