Yeni bir eğitim-öğretim dönemi başlıyor. Milyonlarca öğrenci yeniden yüzlerce sorunla birlikte okullarına gidecekler.
Gidecekler gitmesine ama daha ilk sorun giderken başlıyor. Günümüzde çocukların evlerine yakın okullarda okumaları başarabilmiş değil. Öğrenciler okullarına yürüyerek gidemiyor. Dolayısıyla da çocukların taşınması ilk sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Bu konu gerçekten çok karışık. Servisçi tarafından bakıldığında, kar etmiyoruz deniyor. Veli tarafından bakıldığında 1 öğrenci için ödenen ücret servis şoförünün parasını çıkarıyor. Geriye kalan 13 öğrenci ise servisçiye kar kalıyor.
Öyleyse para nereye gidiyor konusunu daha sonra ele alırız ancak burada veli eğer kendi çocuğunu okula götürürse ne olur konusuna da kısaca değinmekte fayda var. Öncelikle kendi çocuğunuzu götürebiliyorsunuz ama komşunun çocuğu da benim arabama binsin onu da götürüvereyim dediğinizde buradan itibaren sorunlar başlıyor.
Hele mahalledeki bir abiye, sen bizim çocukları alıp kendi arabanla okula götür. Biz bak üç aileyiz. Sana para verelim derseniz, abimizin başı dertten kurtulmuyor.
Hah şu para nereye gidiyor konusuna gelince; servis şirketleri, yakıta, servis çekebilmek için alınan raporlara, sertifikalara ve vergilere gittiği ve kar edemediğini belirtiyor. Yani bir ile 13 arasında kalan kısmın devlete geçtiği belirtiliyor.
Tavşan kaç! Tazı Tut!
Birde kayıt problemi var. Veli tarafına okullar kayıt parası almayacak deniliyor. Okul yönetimine ise size yakıt, elektrik, su, temizlik gibi giderleriniz için devlet para vermeyecek deniliyor.
Dolayısıyla okul yönetimleri, okul açıldıktan sonra bu tip giderleri için öğrencilerden para toplayamayacaklarını, ki toplasalar bile kiminin verip kiminin vermeyeceğini düşünüyorlar. Bunu da adaletsiz görüyorlar. Bu nedenle de okul aile birlikleri marifetiyle kayıt sırasında bağış toplama yolunu izliyorlar.
Dolayısıyla veli vermemeye, okul ise almazdan görünüp almaya uğraşıyor. Ancak bu paralar toplanılamadığında öğrencilerin ellerini yıkayamayacağı, ısınamayacakları pek iyi biliniyor.
Okulların öğrenci göndermeye müsait olmaması gibi bir sorunda bir taraftan kendini gösteriyor. Bu konu adeta eşyanın tabiatını zorluyor. Şöyle ki; kim önünde uyuşturucu satılan okula çocuğunu göndermek ister ki?
Kuşkusuz aileler çocukları için en iyi olanı istiyorlar. Ancak eğitimde eşitlik gün geçtikçe yitiriliyor. Varlıklı veliler bütçelerine uygun özel okulları tercih etmeye başlıyorlar.
Bu tercihte en önemli olan okulun eğitiminin iyi olması. Örneğin okulun kaç saat yabancı dil eğitimi verdiği ve derslerin boş geçip geçmediği veli tercihlerinde önemli.
Ancak gün geçtikçe tercihlerin özel okullar yönünde arttığı gözlemlenebilir. Devlet herkes özel okula göndersin. Ben eğitimden çekiliyorum dese bunu başarabilir miydi?
Öyleyse uyuşturucu satıcısı, neden görece daha zengin bir sınıfın çocuğuna uyuşturucu satmak istemiyor da devlet okullarının önüne tezgah kuruyor konusuna birde bu çerçeveden bakmalı mı?
Konuya birde okullar iyi eğitim veriyor mu? Kapsamının dışına çıkıp toplumun bu kadar çok okumuş adama ihtiyacı var mı çerçevesinden de bakmak gerekir.
Çocuk okulu bitirdiğinde babasının tarlasına gidip toprağı sürecek, ekin ekecek ve en nihayetinde ektiklerini biçecek. Çocuk okulu bitirdiğinde babasının işlettiği baharatçı dükkanının başına geçip aile dükkanını sürdürecek. Çocuk okulu bitirip musluk tamircisi olacak.
Peki çocuğun bu kadar uzun yıllar okumasına gerek var mı?
Gerek yok gibi görünüyor. Toplumun büyük bir çoğunluğu için belki de sadece okuma-yazma biliyor olmak ve bir miktar matematik bilgisine sahip olmak yeter.
Öyleyse bu çerçeveden bakıldığında, bırakın toplumun liseden mezun olmasını, neredeyse yarısına yüksek okul, üçte birine ise üniversite okutuyoruz.
Okuyan çocuk istihdama katılmamış ve tüketici konumunda oluyor. Yani aslında ortaokulu bitirip iş arıyor olsa, o sistemde işsiz olarak anılacak ve az para harcamaya gayret edecek. Oysa sistem onu üniversite öğrencisi olarak tanımlıyor ve okuması için ayrı para harcatıyor, diğer taraftan öğrenci olmasıyla daha çok para harcama lütfunu da kişiye bağışlıyor.
Böylelikle ekonomik sistem kendi açıklarını bir anlamda eğitim sistemi üzerinden telafi etmiş oluyor.
Bakış açımızı tümüyle değiştirecek olursak; günümüzde okumuş insanlar çok büyük aylıklar alamaz hale geldiler. Örneğin bir musluk tamircisine, seramik ustasına, klozet tamirine olan ihtiyaç, okumuş insana olan ihtiyaçtan çok daha fazla. Bu nedenle zeki ve bedeniyle çalışanların çok daha büyük paralar kazandığı da bir başka pencereden görülmektedir.