Bayramlar vardır; sevinçtir, kucaklaşmadır, vuslattır...
Bir de Kurban Bayramı vardır:
O, yalnızca bir bayram değil, bir imtihandır.
Bir hatırlayıştır.
İbrahim’in teslimiyetini, İsmail’in sadakatini; insanlığın özünü yeniden anlamaktır.
Kurban Bayramı; sadece bir hayvan kesmekten ibaret değildir.
Asıl mesele; nefsimizi kesmekte, bencilliğimizi kurban etmekte gizlidir.
Bir bıçağın ucunda, bir yüreğin temizlenişidir kurban.
Allah’a yaklaşma arzusunun ete kemiğe bürünmüş halidir.
Zenginin fakiri hatırladığı,
Tokun açla kardeş olduğu,
Bir parça etin, bir yudum duanın bin kapıya ulaştığı kutlu gündür Kurban Bayramı.
Çünkü kurban, paylaşmaktır.
Sadece et değil, gönül de pay edilmeli.
Komşuya, akrabaya, hiç tanımadığın bir yoksula…
Ve belki de en çok, unutulmuş bir yüreğe uzatılan dostluk elidir bu bayram.
Kurban Bayramı, aynı zamanda Allah’a olan sadakatimizin bir ifadesidir.
İbrahim'in “emre itaat”te gösterdiği tevekkül ne kadar da ağırdı…
Ama o teslim oldu.
Ve o teslimiyet, bize “iman”ın ne demek olduğunu öğretti.
İsmail’in sessizliği, teslimiyeti, o koca yürekle "Babacığım, emredileni yap" deyişi…
Bugün hâlâ bize ders midir, değil midir?
İşte Kurban Bayramı, bu ruhu yaşatmaktır.
Malımızla değil, yüreğimizle kurban vermektir.
Kendimize sormaktır:
“Ben nefsimden neyi feda ettim Allah için?”
“Kim için bir kapı çaldım, kim için bir sofra kurdum?”
Bayram, sadece kurban kesmek değil;
Mazlumun duasında yer bulmak, yetimin tebessümüne sebep olmaktır.
Bu bayram;
Kalbimizi de keselim kibirden.
Gönlümüzü de pay edelim muhabbetle.
Ve unutmayalım:
En makbul kurban, bir kalbi Allah için kazanmaktır.