İnsan tuhaf bir varlık…
Elinde bugünü varken hep yarını bekler.
Bir tebessümü, bir özrü, bir vedayı, bir başlangıcı…
Sürekli erteler.
“Yarın hallederim” der ama o yarın gelir mi, hiç düşünmez.

Hayat, ileriye dönük planlarla ama anlık yaşanır.
Bugünün kıymetini bilmeyen, yarının ne getireceğini bilemez.
Belki de en büyük yanılgımız budur:
Zamanı sonsuz sanmak…
Oysa zaman, en sessiz yalanı söyler bize:
“Daha vaktin var…”

Ama yok.
Ne sevdiklerimizi üzmeye hakkımız var,
Ne de kendi gönlümüzü kırmaya.
Çünkü bir kelime, bir bakış, bir dokunuş…
Yarını değiştirebilir.

Her şeyi yarına bırakıyoruz ama yarına çıkabilecek miyiz, bunu hesaplamıyoruz.
O yüzden üzmeye de, üzülmeye de gerek yok.
Her işimizi yarına bırakmalıyız belki ama
Kinimizi, kırgınlığımızı, öfkemizi…
Bunları bugünde bırakmalıyız.

Yarınlar için bugünümüzü zehir etmeyelim.
Çünkü yarını bugünden şekillendirebiliriz.
Merhametle…
Şefkatle…
Paylaşmakla…
Birbirimize dokunmakla…

Bugün, elimizde tuttuğumuz tek gerçekliktir.
Yarın umut olabilir ama bugün eylemdir.
Eğer geleceğe bir ışık yakmak istiyorsak,
O ışığı bugün yakmalıyız.

Bugünü yaşarken unutmamamız gereken bir hakikat var:
Kalp, zamana bağlı işlemez.
Birine geç kalınmış bir özür,
Söylenmemiş bir “seni seviyorum”
Ya da sarılmak için bekletilmiş bir el…
Hepsi bir gün pişmanlığa dönüşebilir.

O yüzden geç kalmadan,
Kalbimizin sesini duyuralım.
Birini affetmek gerekiyorsa, affedelim.
Birine teşekkür borçluysak, bugün söyleyelim.
Dargınsak barışalım.
Küsmüşsek yaklaşalım.

Çünkü yarın, bugün kadar yakın değil.
Ve bugün kadar kesin hiç değil.

Her yeni gün, bir fırsattır.
İçimizdeki güzel olanı ortaya çıkarmak için.
Bir tebessümle bir ömrü değiştirebiliriz.
Bir kelimeyle bir kalbi iyileştirebiliriz.

Dün için artık yapacak bir şeyimiz yok,
Ama bugün elimizde.
Ve belki de en büyük sorumluluğumuz:
Yarına güzel bir “bugün” bırakmak…