Dünyanın nereye gidiyor olduğunu soruyorsunuz biliyorum. Biliyorum bu güzel dünyada neredeyse her coğrafyada ölüm, cinayet, huzursuzluk var, umutsuzsunuz biliyorum.
Biliyorum aslında çok uzun yüzyıllar boyunca dengesizlik ve savaşlar nedeniyle çaresizsiniz biliyorum.
Arkamızda bıraktığımız insanlık tarihi onca gelişme, buluş dünyayı güzelleştiren, insanın daha iyi yaşamasına neden olan onlarca güzel şey yerine tarihin imbiğinden yüzümüze vuran sadece savaş, ölüm, yoksulluk ve milyonlarca göçmen, çaresiz aç ve ölen çocuk.
Geleceğinizden değil çocuklarınızın geleceğinden kaygılısınız biliyorum.
Oysa son iki yüz yılda dünya da o kadar güzel şey oldu ki? İnsan yaşamı uzadı mesela, mesela sağlıklı toplum için tıp biliminde gerçekleşen gelişmeler ile yaşam süresi ve kalitesi arttı,
insanlar üretim mekanizmalarına daha uzun ve sağlıklı katılma şansına kavuştu. Mesela tarih boyunca sınırlı toplulukların kontrolü altında olan bilime ulaşma şansı iletişim teknolojilerindeki gelişmeler ile tüm insanlığın ulaşabileceği kadar kolaylaştı ve genişledi.
Mesela sanat ve spor bireysel yada takımlar için daha estetik daha kolay ulaşılabilir oldu. Bu kadar güzelliği neden göremiyoruz peki?
Okyanusları birleştiren, dilleri yaklaştıran, dinleri anlaştıran tüm bu gelişmelere rağmen neden daha parçalı, daha anlaşamayan, daha kavgacı bir dünya neden?
Neden ülkemizin de içinde bulunduğu dünya ülkelerinde hem ülkeler bazında hem de yerel halklar bazında şiddetli bir kırılmayı yaşıyoruz?
Neden binlerce yıllık dünya tarihinin yaşadığı çaresizlikleri, acıları bile bile benzerlerini yaşamaya devam ediyoruz?
Çünkü; insanlık evrenin düzensizliğine, düzene giderek çözüm bulması gerekirken, bireysel hırsları, ülkelerin siyasi çıkarları, ekonomik gücü kaybetmeme arzusu nedeniyle ama en önemlisi eğitim ile düzeltmeyi başaramadığımız bencillik ile cevap verip, karmaşayı körüklüyor.
Güçlünün güçsüzü kontrol ettiği, güçsüzün bunu kabul ettiği ve gücü bulduğunda tiranlaşması bundan. Tarih boyunca akan coğrafi yollar, ırkları birbirlerine yaklaştırdı belki ama güç oyunu hep bozdu, güçlülük ırkı oldu yöneten. İnsanlık birbirine yaklaştıkça kalabalıkta yalnızlaştı uzaklaştı birbirinden.
Tarihin geçmişinden gelen hatalarımıza bir de şimdilerde bu yakın iletişim ve sosyal teknolojinin esir ettiği yalnızlık eklendi.
İki kutuplu bir sosyolojik dünyanın yıkılması ile geriye kalan yeni dünya düzeninin daha güçlü olacağın bekledi insanoğlu. Oysa tek kutuplu dünyada o kutupta ömrünü doldurmuş ve çürümüştü.
Büyük bir paranoya ile dünyayı yönettiğini zannettiğimiz devletlerin aslında canlarının son noktasına kadar ayakta kalmaya çalışıyor ama bunu yaparkende ağır abi rolünü oynamaya devam etmek zorunda hissediyor kendisini. Görünen o ki, bu büyük ülkeler de kendileri için bir çözüm ararken güçsüzlerin bunu hissetmesini önlemeye çalışıyor. Her zaman en iyi yaptığını yapıp “cambaza bak” kumpasları kuruyor dünyaya.
Dünyada önemli bir kırılmanın beklenmesi işte bundan.
Yeni bir sosyolojik kutup, yeni bir dünya düzeni.
Bu nedenle çok sayıda şehir devletinin kurulmaya çalışılması, bu devletlerin güvenliksiz ve acılı coğrafyalarda yaratma çabalarının amacı işte bundan.
Bu ağır abiler güçsüzlere çaktırmadan ayakta kalmayı ve yeni bir dünya düzeni keşfetmeyi bulabilmek için zaman kazanmaya çalışıyor.
İşte bundan her yerde yıkılan devletler ve kurulan küçük şehir devletleri. Ölüm, sürgün, ahlaksızlık, vicdansızlık, insanlık değerlerini yerle bir eden rezaletler.
Çözüm nedir peki? Görünen o ki çözüm kirlenmeden kalabilmektir. Ulus devletlerin inadına ayakta kalması için mücadele etmektir.
Sığınmacı, misafir, gibi kontaminasyon unsurları ile mücadele edilmeli, uzun soluklu ve bilimsel yönetim teknikleri üzerinde çalışılmalıdır.
Milli devlet gerçeğinden asla vazgeçilmemeli ve bu devletin hâkimmilletini korumak için ciddi önlemler alınmalıdır.
Çünkü görünen o ki şehir devleti haline gelen hiçbir devletin hâkim milleti, dili ve kültürü kalamaz.
Suyun üzerinde bir araya gelmiş hazan yaprakları gibi, eğer gruptan koparsanız meçhuledir yolculuğunuz.
Bu parçalanmadan kendi devletlerini kuracaklarını düşünen zavallılar bilmelidir ki hiçbir zaman içinde yaşadıkları ulusların onlara sağladıkları güven ve özgür yaşama haklarına sahip olamayacaklar.
Yeni dünya düzeninde bu ağır abilerin marabası olacaklar yani yok olacaklar. Kadim milletler için artık zaman kalmadı, tercih hakkı da kalmadı.
Artık bundan sonrası ayakta kalabilmek için millet olmaya devam etmek.
Ya millet olarak yaşayacaklar ya da yok olacaklar.
Su üzerindeki hazan yapraklarını unutmayın, o yapraklar bile size geleceğinizi gösteriyor.