“Eşek Kral ve Ben

Sabaha sağ çıkmayacağız.

Eşek karın açlığından,

Kral iç sıkıntısından,

Ben ise aşk ateşinden.

Aylardan Mayıs”

Yalnızlığın tanımlamasını yapmak için ne zaman bilgisayarımın başına geçsem içimde çözümsüz bir sıkıntı olur.

Zordur yaşanılanları anlatmak. Aslında yaşanılan akılda kalır ve kolay olduğu düşünülür kelimelere dökmenin. Yalnızlık farklı oysa.

Çünkü yalnızlık bir başına yaşanılır. Dünyanın tüm insanlarına da anlatsan sadece sana aittir ve yalnızlık paylaşınca azalmaz, çoğalır. Bugün karar verdim en azından denemeye, sürç-i lisan etmemeye çalışarak hem de.

Kendimi bilmeye başladığımda anlamaya başlamıştım yalnız kalmayı. İlk yürümeye başladığımda, okulda sınıftan ilk içeri girdiğimde, beden eğitimi derslerinde kibarca kenarda seyretmeye mahkûm edildiğimde, futbol maçlarında oyuncu paylaşımlarında görmezden gelindiğimde anlamıştım.

Çocuklar vicdansızdır yani ben öyle inanmış ve susmuştum.

Oysa büyüdükçe gördüm ki vicdan büyüdükçe daha da azalıyor.

Belediye otobüsüne binerken şoförün ayaklarıma meraklı bakışı, sinema kuyruğunda verilen gereksiz öncelik hem de hoşlandığım kız yanımda iken, Lise’nin gezilerinde tüm otobüsün beni binene kadar seyretmesi, tiyatro yapmak için aylar boyunca masa başı okumalarında hapis kalmam, sahneye çıkabilmek için bir oyuncunun oyunu bırakmasını beklemek.

Ben büyüdükçe derinleşen tek dostum yalnızlıktı.

Üniversite eğitimimde hocalarım bile hani bırakıp gitsem kurtulacaklar gibi bakarlardı bana.

Sebepleri hazırdı hep “meslek çok zor ve yorucu, yorma kendini istersen”. Oysa bırakırsam yalnızlığım ve ben nasıl yaşayabilecektik ki? Ben başka yalnızlıklarda yaşadım.

Mesela bir park kanepesinde lapa lapa yağan karın altında sabaha kadar kaldığımda, mesela ilk kez seni seviyorum dediğim kadının yüzünü çevirip gitmesinde, mesela mezuniyet töreninde düzeni bozmamak için sonlarda diploma aldığımda, yani ben vakitlerimi hep yalnızlık ile geçirdim.

Öyle çok şey yaptım ki kurtulabilmek için yalnızlıktan.

Sevgi adına üleştim verdim verdim verdim, sınırsız sevdim hep. Herkesin yalnızlıklarında olmaya, herkese yalnızlıklarına çare olmaya çalıştım.

Örselense de yüreğim benliğimin yok dediklerini bile kaybetmemek için sefillikler yaşadım. İhanetler, yalanlar, sığ dostluklar, kullanılan hayatlarım oldu benim.

Bir tebessüme, bir saatlik sohbete kurban giden yalnızlıklarım oldu sonrasında.

Düşünebildiğimde ve yalnızlığı kapımda bırakıp ta kendi kendimle kaldığımda bu hayata yeniden başlamak için ne kadar çok karar aldım. Yalnızlığım bırakmadı yakamı.

Şimdi artık orta yaşta bir adam oldum. Herkesten çok mücadele edip kurduğum yaşamımda belki de birçok kişinin imreneceği bu hayatta ara sıra kurtulmayı başarıyorum yalnızlıktan.

Kalabalıklar içinde olarak değil, yalnızlığın etkisinde kalmamayı başararak.

Çünkü kalabalıkların yalnızlığın ilacı olmadığını biliyorum.

Çağımızdaki bu bilişim karmaşasında yaşayanlar artık anlayabilirler beni. O koca kalabalıklar içinde nasıl yapayalnız kaldıklarını hissettiklerinde anlayabilirler.

Ortopedik engelimin hayatımın başında yanıma yapıştırdığı yalnızlık işte şimdi çağımızın hastalığı. Ben bunca yılın sonunda bir miktar tedavi olsam bile hala yalnızlık örseliyor beni.

Mesela hala bana zarar veren arkadaşlıkları bırakamıyorum, hala gereksiz ve koşulsuz teslimiyetlerim devam ediyor, hala kesin “hayır!” cümlelerini kuramıyorum.

Sanki kaybedersem birilerini, yalnızlıkla yalnız kalırım diye. Oysa yalnızlık ile yalnız kalmıyor ki insan, sadece yalnız kalıyor tıpkı kalabalıklardaki yalnızlık gibi.

Umarım anlatabildim yalnızlığı, pardon yalnızlığımı.

Hoşçakalın.