Devlet yanlış kişilerin elinde oyuncak da olsa boynumuz kıldan ince, şahsen benimki öyle.
Günümüzde yasama erkiyle yasa hazır edip yargı erkiyle bu yasalara uyulup uyulmadığını denetleyen ve yürütme erkiyle yasalara uyulmasını sağlayan modern devlet geniş coğrafyalarda benzer düzeyde faaliyet göstermektedir.
Bu modern devlete zaman zaman kanun devleti de denilmektedir. Ancak devletin kanunlarla yönetilmesi ne doğru yönetildiği ne de devletin demokratik yapıya sahip olduğunu düşündürmemelidir.
Modern devletlerin yönetim modellerinde yoğun bir biçimde kapitalizm model alınmıştır. Bu terime neresinden baktığınız önemlidir lakin neresinden bakarsanız bakın yönetimin sermaye için düzenlendiği ve sermayenin arttırılmasına gayret edildiğini görebiliriz.
Tam bu noktada ama siz devletle hükümet kavramını karıştırıyorsunuz eleştirisi gelecektir. Yanıt vermemek olmaz.
Devletin kadim bir gelenek olduğunu, hükümetlerin ise dönemsel politikalar ve kararlarla devlete kısa süreli yön verdiğini söyleyen bu görüşe Epikür’ün (Epikür m.ö 341-270) önermesiyle yanıt vermek yerinde olacaktır.
Devlet, partinin hatalarını biliyor ve engellemek istemiyorsa kötüdür. partinin hatalarını biliyor engellemek istiyor ama engellemeye gücü yetmiyorsa, ona niçin devlet diyelim!?
***
Geçmiş yıllara bakıldığında devlet ve halk arasında ekonomik anlamda keskin ayrımlar bulunmamaktaydı. Esasen toplum ne kadar fakirse devlette aynı oranda fakir oluyor, halk zenginleştikçe devlette zenginleşiyordu. Bu nedenle devleti zenginleştirmenin yolu, halkı zenginleştirmek olarak görülüyordu. Ancak bu gelenek zaman içerisinde terk edildi.
Bir çok uluslararası kuruma ve hatta kendi içerisindeki zenginine borçlu olan devletin yerini bir zaman sonra zenginleşen yeni devlet almaya başladı.
Henüz daha seksenli yıllarda devlet sadece halktan topladığı gelir vergisiyle geçinmekteydi. Bu gelir vergisi de bugünkü gibi %34’lere ulaşan düzeylerde değildi. Sistem henüz dijital devrim tarafından desteklenmediği için bu vergide büyük ölçüde toplanamıyordu.
Seksenli yıllarda ilk kez hayatımıza kdv girdi. Bu alışverişler üzerinden alınan dolaylı vergi katma değer vergisi olarak adlandırıldı ancak halk bunu kazık daima vatandaşa şeklinde adlandırdı. Ancak devlet karşısında boynu kıldan inceydi. Vergi %8 olarak kanunlaştı ve hayatımıza girdi.
İlerleyen yıllarda kdv güncellenerek %20 oranlarına ulaştı. Hayatımıza plastik paranın girişiyle birlikte dolaylı ödemelere %3 banka tarafından kesilen kart komisyonu da dahil oldu.
Bir örnek ile durumu anlatacak olursak;
Ben sana 100 lira verdim. 20 lira devlet 3 lira banka aldı .
Sana verdiğim 77 lirayı bir başkasına verdin. 16 lirayı devlet 2 lirayı banka aldı.
Verdiğin kişi 59 lirasını bir başkasına verdi. 12 lira daha devlete geçti. Ve 1 lira daha bankaya…
Yani 3 alışveriş sonra paranın yarısı devlet ve bankanın oldu.
Devlet zenginleşme sürecinde bazı yeni vergiler ve yeni gelir kapıları da geliştirdi.
Bunların en önemlilerinden biri belediyeler eliyle elde edilen otopark gelirleridir. Geçmişte değnekçi ismi verilen mafya türevi organlar tarafından arabasını park eden kişilerden alınan ücret, devletin değnekçileri kovması sonrasında, devlet tarafından toplanmaya başlandı.
Gazeteci Anadolu'ya gidip röportaj yapar. Köylüye Devletimizden memnun musunuz diye sorar.
Köylü: -Tabi tabi, yol yapiyler, su getiriyler. köprü kuriyler. Çok memnunuk der.
Gazeteci şaşkın:
-Ben bu kadar yıldır gazeteciyim. Hiç böyle bilmiyordum çok sevindim der.
Bunu duyan köylü:
-Yok ağam, ne memnun olması, ne yol yapiyler. ne su veriyler. Boyna bizi .... der.
Gazeteci daha da şaşkın: -az önce böyle demiyordun ama der.
Köylü:
-Evet ağam. O sırada senin kim olduğunu bilmiyordum. O benim resmi görüşümdü. Şimdi söylediğim ise gerçek görüşüm der.
Diyeceğim şu ki; halkın zihnindeki temel algıda bile yol getirmek, su getirmek, elektrik getirmek, sağlık hizmeti ve eğitim hizmeti getirmek devletin asli görevi olarak görülmektedir.
Ancak modern devlet kendisinin bu görevlerini bile gelir kapısı haline getirmiştir. Motorlu taşıtlar vergisini birden fazla defalar almaktan çekinmez hale gelmiştir.
Toplum marketten aldığı alışverişte zaten vergi ödediği yetmiyormuş gibi doğal dönüşümde ürettiği atıktan da atık su vergisi ve çöp vergisi olmak üzere iki farklı vergi öder hale gelmiştir.
Telefon, televizyon gibi alımlar ayrıca katmerli özel iletişim vergileri, otomobil alımları lüks tüketim görülerek katmerli özel tüketim vergileriyle cilalanmaktadır.
Netice itibariyle halk gün geçtikçe fakirleşerek kredi kartı batağının içerisinde boğulurken devlet zenginleşerek semirmiştir.
Ancak mesele işçinin, memurun maaşına zam yapmaya gelince birden bire kaynaklar yetmemekte, devletin kurumları tarafından açlık sınırı olarak belirlenen tutarın altında halkın geçinmesi beklenmektedir. Ancak devlet kendi topladığı vergi ve işlettiği merkezlerden elde ettiği gelirlerle geçinememektedir.