​Son günlerde Türkiye siyasetinde yaşanan demokrasi ve hukuk dışı olaylar, hem ekonomimizi etkiliyor, hem de Türkiye, demokrat ülkeler ligindeki sıralamasında oldukça gerilere düşürülüyor. 


Bunu ülke olarak hak ediyor muyuz derseniz maalesef Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete hiç yakışmıyor.

Hâlbuki yüz yıl öncesinden milletçe onun hedef gösterdiği: “Çağdaş Uygarlık Düzeyi Zirvesine” odaklansaydık bugün hem ülkemizin hem de dünyanın kaderi daha başka olurdu.

​Atatürk’ten sonraki Türk siyaseti maalesef günü kurtarma telaşına düştü ve daha fazla nasıl iktidarda kalırım, muhalefet olarak millete neler vaat edersem iktidara gelirim diye iktidarı ve muhalefetiyle hata üzerine hata yaptılar.

Bu hatalar sadece basit hatalar olsa yine iyi. Türkiye’nin beka sorunuyla doğrudan ilgili hatalar zinciri oluşturdu ve bugün o zincirin halkalarından her biri milletimizi tehdit eden unsurlar olarak karşımızda duruyor.​

Başbakan Özal’ın, 1980’li yıllarda dağdaki PKK’yı “üç beş çapulcu” diye hafife alması, bugün geldiğimiz noktada PKK’yı devlet kurma noktasına getirdi. 

​Kuzey Irak’taki Peşmerge’ye bir Cumhuriyet Bayramında lahmacun yedirerek Türk toprakları üzerinden Suriye’nin kuzeyine geçmesini sağlayan devlet, bugün en fazla mücadelesini gene orada büyüyüp gelişen PYD/YPG ’ye karşı veriyor, ne garip değil mi?

​Birinci çözüm Süreci neticesinde Diyarbakır’da PKK tarafından kazılan hendeklerde çıkan çatışmalarda 800’ün üzerinde asker ve polisimizi şehit verdik. Allah ikincisinden milletimizi korusun.

​MHP lideri Devlet Bahçeli 50 bin kişinin katili Öcalan’ı TBMM de konuşmaya davet ediyor. 

Bu partinin kurucu Genel Başkanı merhum Alpaslan Türkeş, bu günleri yaşasaydı ne derdi çok merak ediyorum.

​Böylesi sözler ve hadiseler hiçbir hukuk devletinde kabul edilemez. 

Ama bizde üstelik birde “Devlet Aklı” olarak tanımlanıyor.

*

​İBB. Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olarak sahalara inmesi ve ardından tutuklanması, CHP’li olsun olmasın bütün muhalefeti ayağa kaldırdı.

Özellikle son Maltepe mitingi, Türkiye muhalefeti olarak bu yönetimden memnun olmadığını, bir an önce erken seçime gidilmesinin işaretini verdi.

​ CHP Lideri Özgür Özel bu süreci iyi yönetti ancak yazımızın başlığını oluşturan bazı defolu söz ve davranışlardan da kendisini alamadı.

Bu topraklarda yaşayan insanlar olarak “Hep Birlikte Türkiyeyiz” sloganı etrafında birleşmemiz, ayrılık tohumlarını hatırlatan etnik konuşmalardan vaz geçmemiz gerekirken sırf DEM Partilileri yanına çekmek için: “Bu vatanı Türkler ve Kürtler olarak birlikte kurtardık” sözünün söylenmesinin hiç te yeri ve gereği yoktu.

Hatırlatmakta fayda var bu topraklar üzerinde çoğunluğu Türkler olmak üzere Kürtler haricinde diğer etnik kökenli vatandaşlarımız da var. 

Ama Anayasamızın 66. Maddesine göre: “MADDE 66- Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” Kökeni ne olursa olsun mecliste bu anayasa üzerine namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş herkes bu maddeyi kabul etmiş sayılır.

​Biz Manda ve Himayeciliği 1919’un 11 Eylül’ünde Sivas Kongresiyle tarihe gömdük derken Sayın Özel,  İngiltere Başbakanı ve aynı zamanda İngiltere İşçi Partisi lideri Keir Starmer'a: "İBB Başkanı'nı alıp hapse koyuyorlar ve birlikte ses çıkarmıyoruz. Terk edilmişlik hissediyoruz.Bu nasıl dostluk, kardeşlik, demokrasiyi savunmak? Bizim kardeş partimiz İşçi Partisi ve demokrasinin beşiği İngiltere buna nasıl tepki göstermez gerçekten çok kırgınız." diyor.

​"Türkiye'de adalet yok ve adil değil. Aynı zamanda bağımsız da değil. Türkiye'de mahkemelerin bağımsız olduğunu söyleyemem.

Halkın sadece yüzde 18'i bağımsız yargının olduğunu söylüyor.

İmamoğlu aday olmasa böyle bir şey başına gelmeyecekti." Açıklamaları doğrusu bizi şaşırtıyor.

Bu sözler adata yabancı bir ülkenin Türkiye’ye müdahale etmesi için zemin hazırlıyor.

​Maksadımız muhalefete muhalefet yapmak değil tabi ki ancak, söz konusu vatansa gerisi teferruattır.

Bu ve bunun gibi sözler,

Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu bir partinin son genel başkanına hiç yakışmıyor.