​Daha önceleri Sürekli yazdım yine yazıyorum. Amerika Birleşik Devletlerinin 26 Ocak 2005 – 20 Ocak 2009 tarihleri arasında Dışişleri Bakanlığı yapmış Condoleezza Rice’ninABD güvenlik danışmanı olduğu 2003 yılında yazdığı bir makalede Ortadoğu’da Türkiye dâhil 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini yazdığı günden bu güne 22 sene geçti. Maalesef bölgede gelişen olaylardan halâ bir ders çıkarmış değiliz.

​Bu 22 sene içerisinde: 2003 yılında Irak işgal edildi, Mısır, Sudan, Tunus, işgal edilip liderleri değiştirildi. 2011 yılında Libya işgal edildi ve lideri Kaddafi linç edildi. 7 Aralık 2024 te Suriye dağıtıldı ve şimdi hedefteki devlet İran. 

​Şu sıralar Türkiye’nin etrafında inanılmaz gelişmeler oluyor. İsrail katliamlarında öldürülen 51 bin Filistin vatandaşından geriye kalanlarının da ABD/İsrail işbirliği ile Gazze’den dışarıya atılması bekleniyor ve şimdiden bunun adına da İslami bir sıfat eklenerek Hicret ile adlandırılıyor! Deniliyor. Muhtemeldir ki neye niyet neye kısmet kabilinden Türkiye’nin Kuzey Suriye’de inşa ettiği briket evlere yerleştirilecekler. Tıpkı bir 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında şehit kanlarıyla sulanmış Türk topraklarından geçirilerek Suriye’nin kuzeyine yerleştirilen Kuzey Irak’tan gelen Peşmergenin, ABD askerlerince eğitilerek bugünkü PYD/YPG terör örgütünün yapılandırılmasında olduğu gibi. Dedim ya neye niyet, neye kısmet. Acaba bu gibi olayların bu şekilde neticeleneceğini bilmiş olsalardı Türk devleti bu vahim hatalara gene de düşer miydi bilemiyorum.

​Suriye’de Esat devrildikten sonra ABD, Türkiye ve Avrupa da terör örgütü sayılan HTŞ’nin Suriye lideri AhmedEl-Şara, devlet başkanlığı görevine getirildi. Sanırsınız 2011 den bu yana Suriye’de yaşanan olayların ve Esat’ın devrilmesinin sebebinin emperyalist devletlerle birlikte bir parçası da biz değilmişiz gibi sütten çıkmış ak kaşık misali oradaki havayı lehimize çevirme gayretkeşliğine büründük. ABD başkanı Trump’un gazına gelen Erdoğan ve Türkiye dışişleri bakanı, Ahmed Al-Şara ile boy boy resim vermesine rağmen Suriye’de Türkiye’nin hayal ettiklerinin hiç birisi gerçekleşmedi. PYD/YPG güya silah bırakacaktı ama olmadı, silahlarıyla birlikte milli orduya katıldılar. Ayrıca Suriye meclisine adam verdiler. Türkmenlerin nüfusu Suriye Kürtlerinden daha fazla olmalarına, Esat güçlerine karşı Özgür Suriye Ordusuna 1500 kişiyle katılmalarına rağmen, Türkmenlerden meclise giren olmadı. 

Ege Adaları, Mavi Vatan ve Kıbrıs

​Yunanistan, 2004 yılından bugüne kadar İzmir, Aydın ve Muğla vilayetlerimize bağlı Ege Denizinde 22 ada ve bir kayalığımızı işgal etti ve işgal ettiği adalara gelip cumhurbaşkanlarından bakanlarına kadar Türk Milletine nispet yaparcasına göstere göstere kuzu çeviriyorlar. Bunlara karşı yetkililerimizin: “Bir gece ansızın gelebiliriz” sözünden başka bir tepkilerini duymadık.

​Bir zamanlar Akdeniz’de MAVİ VATAN sevdamız vardı, o sevda üzerine Güney Kore’den 2 adet sondaj gemisi aldık. AB, ABD, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum yönetiminden gelen tepkiler üzerine gemilerimizin birisini Somali’ye, diğerini Antalya Limanına çektik.

​ Kıbrıs, Türkiye için çok önemli adeta uçak gemisi görevi yapıyor. Hindistan’dan başlayıp, Ortadoğu ülkelerinden geçerek Avrupa’ya ulaşacak olan enerji koridorunun Güney Kıbrıs üzerinden geçirilmesi planlanıyor. Biz sadece bu olayların seyrine bakıyoruz.

​Ayrıca Kıbrıs adasında Türkiye’nin garantörlük hakları var. Garantör ülkenin, siyasi, ekonomik, diplomasi ve askeri müdahale hakları var. Biz bu garantörlük hakkımızı 1974 yılında Kıbrıs adasına askeri müdahaleyle kullandık. Orasının önemini bizden önce kavrayan ABD ve İngiltere GKRC ’ne üsler kurdu. Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden üç tanesi Avrupa Birliğinin baskılarıyla GKRC ‘ne Büyükelçilik açtı. Bu üç Türk devletinin orada Büyükelçilik açması; “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanımıyorum, orada bulunan Türk askeri, işgalcidir” manasını taşımaktadır. Yetkililerimizden nasıl bir tepki gelecek merakla bekliyoruz.

Yönetilemeyen Türkiye

​Türkiye’ye nereden nasıl bakarsanız bakın iyi yönetilmiyor. Özellikle son yıllardaki uygulamalara demokrasi ile yönetilen hiçbir ülkede rastlayamazsınız. Türkiye adeta kapalı bir hapishane durumunu andırıyor. Gün geçmiyor ki, şafak operasyonlarıyla 40 kişi, elli kişi gözaltına alınmasın. Gösteri ve yürüyüş haklarını kullanan geleceğimizin garantisi gençlerimiz, coplanarak yerlerde sürüklenerek gözaltına alınmasın.

​İstanbul Belediyesi ve diğer Kayyum atanan belediyelerde vatandaşa hizmetler adeta durmuş vaziyette. Yetkili kişilerin birçoğu, ya gözetim altında ya da tutuklu olarak yargılanmaktalar.

​Türkiye ekonomisiyle, hukuk yapısı ile milli eğitim ve sağlık dâhil birçok alanda yerlerde sürünüyor. Acilen mecliste gurubu bulunan partiler, ülke yönetimi için bir masa etrafında toplanıp çözüm aramak zorundadırlar. Çok kırılgan bir ekonomiye sahibiz. Bir belediye başkanının tutuklanması dâhi Türkiye’nin 60 milyar dolar kaybına neden oluyor.