Başta büyükşehirler olmak üzere yıllar yılı aldığı aşırı göç dolayısı ile nüfusu “milyon” ile anılan yerleşim merkezlerinde artık nerede ise nefes almak bile mümkün değil.

Kuralsızlığın artık kural olduğu bu süreçte  “Kendini düşünmüyorsan başkalarını düşün, onların hayatını riske atma, kurallara ve kanunlara uy” şeklinde vatandaşlık görevlerini yerine getirmek isteyenlerde kısa bir zaman içerisinde bu kural tanımayanlar tarafından hedef haline gelmekten kurtulamıyorlar.

Bu çerçevede “Vatandaşlık görevini yerine getirme” ifadesi son dönenlerde hayatımıza giren teknoloji ile birlikte tam anlamı ile kendisini hissettirmeye başladı.

Belli zamanlarda “kuralsızlık kural olsa da” vatandaşlarımız AB ülkelerinde var olan normlara doğru koşar adım gitmekten başka bir çaresinin olmadığının bilincinde hareket ediyor.

Bundan 25- 30 yıl önce insanımızda çevre bilinci, yaşam standartlarının daha üst noktalara çıkartılması anlayışı, karşısındakinin hak ve hukukuna azami oranda dikkat etmek gibi aslında insanı insan yapan değerler kabul etmek gerekir ki belki bu kadar önemli değildi.

Türkiye’nin dünyaya entegre olmak için çaba göstermeye başladığı son dönemlerde biraz insanımızın dünyaya daha geniş perspektiften bakması, birazda ülkenin yönetiminde söz sahibi olan siyasetçilerin milletin bu beklentilerine kayıtsız kalamamaları bizi yavaş yavaş daha yaşanabilir bir hayatın pencerelerini aralamaya doğru yöneltti.

Hatırlayan okuyucularımız vardır, bir yerleşim merkezinden başka bir yerleşim merkezine ulaşabilmek için ihtiyacımız olan şehirlerarası otobüslere, trenlere, gemilere yada uçaklara bindiğimizde o zamanlar sigara yasağı gibi bir anlayış söz konusu olmadığından özellikle uzun yol otobüslerinde bulunan sigara tiryakilerinin savurdukları dumandan göz gözü görmemesi bir tarafa otobüslere sağlam binen pek çok yolcu hasta olarak inmek zorunda kalırdı.

Kahvehanelerde, lokantalarda, hastanelerde, stadyumlarda, kapalı spor salonlarında yani kalabalık olan neresi varsa sigara yasağı olmaması nedeni ile sigara kullanmayanlar kullananlardan daha fazla eza ve sıkıntıya maruz kalır, öksürük nöbetine tutulmaktan kurtulamazlardı.

AB’ye katılma adına başlatılan bir dizi uygulama ilk anlarda millet olarak hepimizi bir miktar sıkmış olsa da neticede birbiri ardına hayatımıza giren bu “güzel yasaklar” vesilesi ile en azından sağlığımıza kavuşmanın  keyfini çıkardığımız günlerin eşiğine gelmiştik.

Dikkat edin içerisinde bulunduğumuz günlerde sayıları fazla olmayan vatandaşlarımız  yerlere çöp atan, cadde ve sokaklara tüküren, yüksek sesle konuşan, trafik lambalarının bulunduğu yerde korna çalan insanları ikaz ediyor.

Herhangi bir işlem yapabilmek adına ilgili kurum kapısında bekleyen kim varsa gelip ön sıralara  geçemiyor, sırasını bekliyor, medeni bir şekilde işlemini yaptıktan sonra sessizce çıkıp gidiyorlar.

Bizim siyaset yaptığımız dönemlerde, teknoloji ve iletişim bu kadar fazla gelişmediğinden mesela öğrencilerin daha çok meslek liselerine gitmek istedikleri dönemlerde yüzlerce öğrenci velisi yakamızı bir türlü bırakmaz “Başkanım lütfen benim öğrencimin falanca bölüme gidebilmesi için tavassutta bulunun” şeklinde bitip tükenmez isteklerde bulunurlardı.

Bu tavassutta bulunma talepleri sadece okullar ile ilgili değil hayatımızın her noktasında hiçbir siyasetçinin yakasını bırakmaz talepler yıllar boyu sürer gider, siyasetçi de bu bitik tükenmek bilmeyen talepleri karşılamak adına gece gündüz demeden bürokratları arar dururdu.

Mesela biz yıllar yılı vatandaşın ödeme yapmadığı için kesilen telefonu, kesilen elektriği, kesilen suyunu tekrar açtırmak ve açtırırken de ilgili kurumun müdüründen belli bir zaman almak adına olağanüstü mücadele verdiğimiz zamanları biliyoruz.

Şimdi hangi temel ihtiyaç olursa olsun bedeli ödenmediğinde ilgili kurum hizmeti anında kesiyor, “biraz yardımcı olun” diye ricada bulunacak kişi de kalmayınca hizmet bedeli ödeninceye kadar aldığı hizmet durduruluyor.

Belki farkındayız, belki değiliz ancak gelişen teknolojinin bizi mecburen iyi insan yapmaya zorladığını da hissediyor bundan da keyif aldığımızı düşünüyoruz.

-Aracımızın trafik sigortasını, kaskosunu yapmadan yola çıkamıyoruz,

-Aracın muayenesi olmadan kullanamıyoruz,

-Vergimizi ödemediğimiz zaman E-Devlet üzerinden hesaplarımıza el konulacağını bildiğimizden elden geldiğince üzerimize düşen vazifeleri yerine getirmemin mücadelesini veriyoruz.

-Herhangi bir bankadan aldığımız kredinin bir yada birkaç taksitini ödemekte geç kaldığımızda bir daha o banka dahil hiçbir bankanın bize kredi vermeyeceğini biliyoruz.

-Artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan kredi kartlarının ödemelerini zamanında yapmadığımız takdirde düzenimizin bir daha toplamamak üzere dağılacağını da çok net bir şekilde anlıyoruz.

-Diğer insanları rahatsız etmemek adına konulan yasakları bir miktar delmek istediğimizde gelişen teknoloji sayesinde hatırı sayılır maddi cezalar ile karşı karşıya kalıyoruz.

Dikkat edilirse artık trafik polisleri araçlarımızı durdurup ceza kesmiyorlar, bir yerleşim merkezinden başka bir noktaya doğru giderken eğer  belirli hız limitinin üzerine çıkmışsak EDS denilen sistem zaten canımızı acıtacak miktarlarda cezayı yazıp ev yada iş adresimize gönderiyor.

İlk anlarda bizi biraz zora sokan ancak diğer insanların hayatını kolaylaştıran bu yaptırımlara karşı biraz direnmeye çalıştıysak ta zaman içerisinde bu yaptırımların bizim hayatımızı olumlu yönde etkilediğini hissedince işi zora koşmaktan vazgeçtiğimizi de artık çok net bir şekilde görüyoruz.

Gelişen ve geliştikçe de bizi sarıp sarmalayan teknoloji beraberinde adam kayırmayı, suistimali ve üçüncü kişilerin hak ve hukuklarını gasp edecek nahoş hadiseleri de bir bir ortadan kaldırdığını görüyor ve iyi insan –iyi vatandaş-iyi bir fert olmak adına aslında bu yaptırımların son derece geciktiğini de anlayabiliyoruz.

Teknolojiden korkmamak lazım.

Bilmemiz gerekiyor ki teknoloji hepimizin hak ve hukukunun korunmasında, kişinin diğer insanlar ile eşit koşullarda bir yaşam sürmesi adına son derece tarafsız bir şekilde davranan şaşmaz bir terazidir.

İnsanlık geçmiş dönemlerde yüz yıl içerinde geçirdiği değişimi belli bir süredir yıllar hatta aylar içerisinde yaşıyor,

Teknolojinin getirdiği kolaylıklar sayesinde bir taraftan hayatı kolaylaşıyor,

Bilgiye daha çabuk ulaşabiliyor ancak teknolojinin kendisine sağladığı bu kolaylıkların da ancak iyi insan- iyi vatandaş olunabildiği noktada gerçekleşeceğini düşünüyor.

İnsanın bu noktada vereceği karar kendisini bir ömür mutlu edeceği gibi uygulamada zaafiyet gösterdiği andan itibaren de sistem dışına itileceğini çok net bir şekilde biliyor.

Çare iyi insan-iyi vatandaş olmakta.