Hasan, çekçek arabasını yokuştan zorlanarak çıkardı. Önüne gelen çöp konteynerinin kapağını açıyor, içine bakıyordu. Plastik ya da kâğıttan değerli gördüğü artıkları, temizleyerek arabasına koyuyordu.
Site çıkışındaki çöp konteynerinin yanında durdu. Biraz zorlayarak kapağını açtı. Beline kadar içine uzandı. Çöpün içerisinden aldıklarını arabasına düzenli bir şekilde koydu. Sonunda çöp içerisinde almaya değer bir şey kalmadığına kanaat getirdi ve kapağı kapattı. Simsiyah olmuş gömleğinin koluna alnını sildi. Çekçek arabasının kollarına uzandı ve arabayı peşine çekmeye başladı.
Çöp konteynerinin yanından bir ses duydu.
"Beni almayacak mısın?" dedi ses.
Başını o tarafa çevirdi. Hemen yan tarafta bulunan kırmızı koltuğu gördü.
"Beni almayacak mısın?" dedi tekrar kırmızı koltuk.
Arabayı olduğu yere bıraktı, biraz çekinerek koltuğun yanına gitti. Tam karşısında durdu.
"Seni niye alayım ki?" diye sordu genç adam.
"Çok işine yararım." dedi kırmızı koltuk.
Genç adam koltuğun sağına, soluna, önüne, arkasına baktı. Pek fena bir koltuk sayılmazdı. Bir güzel üzerine oturdu, ellerini yan tarafa koydu ve koltukta yayıldıkça yayıldı. Arabasına baktı.
"Bunu alırsam başka bir şey alamam," dedi kendi kendine.
Kırmızı koltuğu orada bıraktı, yoluna devam etti. Birkaç adım gitmişti ki geri döndü. Kırmızı koltuğu kavradığı gibi arabanın en üstüne sığdırdı. Hemen yola koyuldu.
Evi şehrin dışındaydı. Etrafı teneke barakalarla çevrili bahçe içerisinde tek katlı bir ev. Bahçe kapısı olarak kullandığı, bir marketin üç metrelik eski tabelasını açarak içeri girdi. Bahçe kapısının açıldığını gören 6 yaşındaki oğlu Ahmet, evin kapısından "Babam geldi!" diye annesine seslendi. Bahçedeki köpek ve tavuklarla evin içindeki kedi, kucağında bebeğiyle annesi kapının önüne dizildiler.
Hepsi Hasan'ı takip ediyordu. Hasan, kırmızı koltuğu kucakladığı gibi kapının önüne koydu. "Bakın, ne getirdim size!"
"Kırıktır." dedi karısı.
"Hiç de değil," dedi Hasan. "Sapa sağlam. Hem de taş gibi."
Hasan eliyle kapının sol yanını boşaltmalarını istedi. Ahmet ile annesi oradan çekilmişti. İki beyaz tavuk hâlâ orada eşelenip duruyordu. Hasan ayağıyla onları da kaçırdı ve kırmızı koltuğu evin girişinin soluna iyice yerleştirdi.
Kırmızı koltuk artık hiç boş kalmıyordu. Hasan onda dinleniyor, anne bebeğini ona oturarak emziriyor, Ahmet küçük köpeğiyle onun üstünde kendine oyun kuruyordu. Kırmızı koltuk bir anda yine çok işe yarar duruma gelmişti. Bu mutluluk da onun çok hoşuna gidiyordu.
"O çöpün yanına bırakılınca her şey bitti sanmıştım. Ama demek ki birilerinin sonu, başkalarının başlangıcı olabiliyormuş." dedi kırmızı koltuk.
Belki çok fakir ama çok mutlu bir ortamda bulmuştu kendini. Evde herkesin işine yarıyordu.
"Şuna bak ya, yine geliyor!" diyerek en çok kediye kızıyordu, kırmızı koltuk. Kedinin yanına gelmesinden hiç hoşlanmıyordu.
"Hişt! Git, git buradan! Gelme yanıma." diyerek üzerine çıkmaya niyetlenen kediyi kovalıyordu.
"Bak, yine çıktı üzerime! Tırmalamasana! Çek şu pis tırnaklarını üzerimden. Beni duymuyor musun?" söylense de evin kedisi üzerine uzandı ve uyudu.