Ninem, beline bağladığı peştemalı, sırtındaki keşanı ve başındaki bembeyaz başörtüsüyle evin önünde basamağa oturmuştu.
Ara ara eteğinden aldığı mısırları önünde dolaşıp duran, toprakta zizil(solucan) arayan, tavuklara atıyordu.

Başını kaldırdı, karşı kabana(yokuşa) baktı ve evin içine doğru seslendi.
"Ula uşağum(oğlum), cel hele."
Hemen ninemin yanına geldim. 
"Ne oldu, nine?"
"Haurada(şurada), başkori(yukarı) kim gideyi?"
"Abulamdır da, cameye(cami) gideyi."
"Ula seslen ona habura(buraya) açan(ne zaman) gelecek?"
"Abula, huu!"
"Ne oldi da?"
"Ne zaman geleceksin?"
"Cameden supara(elifba) alıp, ahan da(hemen) geleceğum."
Ninem yine tavuklarına dönmüştü. Eteğinden bir avuç daha mısırı etrafa saçtı.

Tavuklar hemen mısır atılan yere toplantılar. Bir yandan da köpek havlamaya başlamıştı.


"Uşağum o zaar(köpek) niye afkurur(bağırır)?"
"Yoldan geçenlere afkurur da nine."
"Oğlum bilir misin, bu zaarı deden buldur sene (geçen sene) Kokalı Ali'den yavru almıştı.

Dedenin koynunda celdi, ha bu kapıya. Süt verirdum oha(ona), basabas(tıkabasa) içerdi. Munzurları(dudakları) hep süt olur, göbeği davul gibi şişerdi.

Sonra da olduğu yere yatar, uyurdu.  Uyandığında tavuklara bolaşırdı(bulaşır) kaybana (yaramaz), hiç yerinde durmazdı. Deden buna, punca(çok) emek verdi.

Dedenin peşinden hiç ayrılmazdı. Deden, emicenle(amca) kahveye ciderken bu zaar da peşlerine  takılırdı.

Onlar ile birlikte kahvede saatlerce dururdu. Haçan(eğer) deden oni kovalasa essahtan(gerçekten) ağlar gibi ses çıkarır ve döner eve gelirdi."


Ninem anlatırken annem telaş ile geldi.
"Koşun, gelin!"
"Kız n'oldu, nedur telaşın da?
"Anne, Hasan'ı yaban arıları sokmuş. Ağulanmış(zehirlenmiş)."
"Ne dersun kız!"
O sırada Hasan, evin önüne yığıldı. Herkes Hasan'ın başına toplandı.

Kimisi arıların soktuğu yere yoğurt sürüyor, kimisi de soğuk suyla vücudunu ovuşturuyordu.

Ama hiçbiri çare olmuyordu. Bir yandan, köyün arabasını çağırırken, bir yandan da Hasan'ı boynuna kadar toprak ile örttüler.

Bizim elimizden bir şey gelmiyor, bir köşeye çekilmiş merakla bekliyorduk.

Araba geldiği gibi Hasan ve annesi bindi, gittiler. Herkes sessizce evin içine çekilmiş ve bir köşede oturmuş, merakla bir haber bekliyordu.

Ninem de her zaman oturduğu pencerenin kenarından dışarıya bakarak, dua ediyordu. Bir süre sonra ninem merakla sordu.


"Salih anlat bakayım, nasıl oldi bu iş?"
"Nine, biz güğümleri(bakır su kabı) aldık, Veysel'in Suyuna  doldurmaya gittik. Hasan da elinde bir sopa ile arkamızdan geliyordu.

Alipaşa'nın evinin önünde, taş duvarın arasında yaban arıları yuva yapmıştı. Giderken elindeki sopayı o yuvaya soktu.  

Gelirken de yine sopa ile yuvayı karıştırdı. Yaban arıları adeta Hasan'a hücum etti."
Ninem bütün kusuru yine de arılara bulmuştu. 


"Ander(uğursuz) arılar, nerden buldu uşağı?"
Kimse bu soruya cevap vermedi. Zaten ninem de cevap beklemiyordu. Saatler olmuş bir haber gelmemişti.


"Ula, Cafer'i arayın, bana uşaktan bir haber versun." dedi, ninem.
Abim ile annem telefonu olan, Topal Raif'in evine gittiler. Ama ninem sabırsızlanıyordu.
"Uşağum annen celmedi mi?"
"Gelmedi nine."
"Ha bunlar da celmek bilmez. Gittikleri yerde kalırlar."


Annem, akşam olmuştu ki eve geldi. Hepimiz annemin ağızından çıkacakları merak ediyorduk.  

Ninem dayanamadı.
"Bulaki(belki) uşağa bir şey olmamıştır? Ne susaysın, konuşsana kız."
"Cafer abim hastaneye gitmiş. Gelir diye telefonun başında saatlerdir bekledum. Ama gelmedi da. Bir haber alamaduk, ben de geldum."


Oda sessizliğe gömüldü bir daha.

Saatler ilerlemiş, herkes oturduğu yerde uyuyordu. 


Gün aydınlanmadan ninem kalkmış namazını kılmıştı.

Dışarıda durmadan bağıran horozun sesine tek tek uyanıyorduk.

Uyanan, nineme soru soran gözlerle bakıyor, ninem ise cevap vermeden başını dışarı çeviriyordu.

Anlıyorduk ki, Hasan'dan bir haber yoktu. Sonunda ninem dayanamadı, sert bir şekilde anneme seslendi.


"Ben daha dayanamayacağım da. O uşağı çok göreşledim(özledim). Çabuk, Faik'e haber verin, arabayı getirsin beni alup, Trabzon'a getursun."


Zavallı annem ne yapsın, her söyleneni yerine getirmeye çalışıyordu.

Koşarak, Faik dayıların kapısına gitti. Biraz sonra annem heyecanla geldi.
"Geldiler! Çok şükür anne, geldiler."


Herkes hızlı hızlı gelen anneme bakıyordu ki arkasından da Hasan ve Halit emicem de geliyordu.

Ninem, pencerenin önünden kalktı, kapının önündeki terlikleri ayağına geçirdi ve kapının önüne çıktı.