Yazıya başlamadan hatırlatmakta fayda var, “Riyakar kelimesi Arapça kökenlidir. Bu kelime, sıfat, ikiyüzlü, aldatma ve herkesin kaçınması gereken, topluma aykırı, insanlığa aykırı ve dine aykırı davranış “ biçimlerinin olduğu bir söylemdir.

Riya ve riyakarlık ile ilgili yüzlerce, binlerce örnek vermek mümkün, Ancak epey bir zamandır ülkemiz sınırları içerisinde yaşayan “Sığınmacılar” üzerinden gördüklerimiz, duyduklarımız ve yaşadıklarımız sonrasında etrafımızda ne kadar riyakarın bulunduğunu bir kez daha çıplak göz ile görme imkanına kavuştuk.

Şehir merkezlerinde sokak röportajları yapan gençlerin sordukları sorulara aldıkları yanıtlar pek çok insanımız ile birlikte bizi önce tebessüm ettiriyor hemen sonrasında da “ bu kadar riyakarlık yapmanın kime ne faydası var?” sorusunu sormadan edemiyoruz.

Mikrofonu elinde tutan gazeteci kentin orta yerinde yaşlı-genç-erkek-kadın-zengin-fakir-okumuş-okumamış vatandaşa rasgele “-Evinizde yurdundan göç etmiş bir sığınmacıya yer verirmisiniz.?” soruyor.

Gazetecinin yönelttiği soruya muhatapların tamamı anında “Elbette sığınmacılara evimize yer veririz, onlar bizim din kardeşimiz, ensar, muhacir” ile başlayan bir sürü cevap veriyorlar.

Gazeteci hemen yanı başında duran ve sığınmacı görüntüsü veren birisini soru sorduğu vatandaşların yanına getirip “-İşte size fırsat bu arkadaş sığınmacı evinizde bu sığınmacı kardeşimize yer verin” der demez biraz önce bir sürü süslü laf söyleyenlerin tamamı bin bir dereden su getirdikten saniyeler sonra alandan hızla uzaklaşıyorlar.

Gazeteciler yine şehir merkezinde birbirinden alakasız çok sayıda vatandaşımıza mikrofon uzatıp “- İsrail, Gazze’de insanlık suçu işliyor, Çoluk, çocuk, genç, yaşlı demeden katlediyor, Oraya gidip İsrail’e karşı savaşırmısınız ?” diye sorduğunda mikrofonu ve kamerayı görenlerin tamamı “-Seve seve gideriz, oradaki müslümanlara yardımcı olmamız lazım bu bir insanlık görevidir” cevabını veriyorlar.

Mikrofonu uzatıp sor soran gazeteci bu sefer “O zaman hemen yanımızdaki masada Gazze’ye gitmek isteyenlerin isimlerini yazıyorlar, isimleri yazar yazmaz şu gördüğünüz otobüsler ile hemen bölgeye götürülecekler, buyurun işlemlerinizi yapalım” dediği andan itibaren az önce iyilik meleği kesilenlerin tamamı bir an evvel ardı ardına bahaneler üretip oradan koşar adım uzaklaşmaya çalışıyorlar.

Riyakarlık ile ilgili anlatmaya çalıştığımız bu iki örneğe daha yüzlercesini eklemek mümkün, eylemi ile söylemi birbirini asla tutmayan dünya kadar insan maalesef var olan güven duygumuzu da yerle bir ediyor.

Anlatmaya çalıştığımız ikiyüzlülüğe maalesef eğitim sistemimizde çanak tutuyor, Maneviyattan uzak, sadece okul bitirmeye ve kısa yoldan para kazanmaya dayalı bu sistem sayesinde maalesef menfaatinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen nesiller yetiştiriyoruz.

Türkiye’den çıkıp hiç bilmediğimiz adını bile yeni duyduğumuz coğrafyalara gidip orada savaşa atılmak elbette kolay bir iş değil.

Her gün binlerce bombanın atıldığı, binlerce on binlerce insanın hayatını kaybettiği ve artık profesyonellerin savaştığı bir noktada yalın ayak başı kabak “Bırakın gidelim onlara günlerini gösterelim” demek belirttiğimiz gibi riyadan başka hiçbir şey değil.

Bu tür riyakarlıklar önceden de mi vardı, yoksa son dönemlerde mi çoğaldı, biz şaşırmış vaziyetteyiz.

Ancak yapamayacakları bir görevi sırf hava olsun başkaları duysun diye “yaparız” dedikten saniyeler sonra iş söylemden eyleme doğru yönelmeye başlayınca kayıplara karışmak tam bir klinik vaka olsa gerek.

Riyadan, riyakarlıktan vaz geçip samimi insan olmak lazım.