​Türkiye – ABD arasındaki görüşmelerde sık sık yaşanan “Gel – Gitler” olsa da ABD, Türkiye’deki ekonomik çıkarlarını kaybetmek istemiyordu. ABD heyeti bu yüzden her hâlükârda Türk tarafıyla müzakerelerin devam etmesini ve yeni Türk Hükümeti ile anlaşmak istiyordu.

​Yapılan müzakerelerde, Türkiye’deki Amerikan okullarının statüleri, tazminat taleplerinin yanı sıra: Kapitülasyonlar, Türkiye’nin Hukukî ve Sıhhî İdaresi, Azınlıklar, Arkeolojik Araştırmalar ve Boğazlar konuları da görüşme masasına yatırıldı. 

​Yapılan görüşmeler neticesinde görüşülen maddeler imzalandıktan sonra ABD temsilcisi Grew, ABD Dışişleri Bakanlığına çektiği telgrafta: “Bugün imzaladığımız Dostluk ve Ticaret anlaşması ümit etmemden oldukça uzak. Anlaşmada Türk Tarafının bizim bakış açımızı karşılamak için bize verdiği imtiyazlardan daha fazlasını, biz Türk tarafının bakış açısını karşılamak için verdik.”

​Grew’in bu sözlerinden sonra İstanbul’daki Amerikan Yüksek Komiserliği Personeli Howland Shaw: “ABD Türkiye ile savaşı göze alamadığı sürece, Türkler ne verirse onunla yetinmek zorundadır.” Sözleri, inisiyatifin Türkiye’nin elinde olduğunun en büyük delilidir.

​Türkiye’nin diğer ülkelerle yaptığı bütün anlaşmalar sükûnetle karşılandığı halde, ABD’de, Türk – Amerikan Anlaşması etrafında büyük fırtınalar koparıldı. Anlaşmanın Amerikan Senatosunca onaylanmasını isteyenler ve buna karşı olanlar, Amerikan siyasal sistemine yönelik yoğun bir lobi faaliyetine başladılar. Söz konusu faaliyetlerin sonunda, anlaşmanın Senato tarafından onaylanmasına karşı gelenler galip geldiler ve anlaşma 18 Ocak 1927 tarihinde reddedildi.

​Lozan Anlaşması’nın Senatoda reddedilmesinden sonra Amerikan Hükümeti, ticari çıkarlarını korumak için böylesine enerjik ve kararlı bir ülkeyle diplomatik ilişkileri geliştirmek için Senatoyu devre dışı bırakmaya karar verdi.

​İki ülke arasında resmi ve gayrı resmi görüşmelerindevam etmesini, Amerikan basınının bir bölümü olumlu karşılarken, özellikle Amerika’daki Ermeni lobisi aleyhte kampanyalar başlattı. Türk tarafı görüşmelerden genellikle memnun görünüyordu.

​Türkiye ve ABD ilk defa 1927 yılında ABD, Grew’u, TC. İse Ahmet Muhtar Bey’i karşılıklı büyükelçi atayacaklardır. Bu şekilde diplomatik ilişkiler kurulduktan sonra, ikili ilişkiler daha da derinleşmeğe başladı.

​1930’lardan sonra uluslararası ilişkilerde Türkiye’nin ağırlığının artması karşısında Milletler Cemiyeti Türkiye’ye üyelik teklifinde bulunacaktır ve Türkiye 1932 yılında Milletler Cemiyeti’ne dâhil olacaktır.

​Kısa zamanda uluslararası ilişkilerde genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yıldızının parlaması, nedeniyle ABD Genel Kurmay Başkanı Mac Arthur, 1932 Eylül başında başladığı ziyaret dizisine Türkiye’yi de ekleyecektir.

​İstanbul üzerinden Ankara’ya gelen General Mac Arthur, Ankara’daki Türk birliğinin geçit resmini izledikten sonra Türkiye Cumhuriyeti Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak Paşa’ya dönerek: “Bu sene 6 memleket ziyaret ettim ve 6 ordu gördüm. Bunlar arasında gerek teçhizat, gerek talim ve terbiye itibariyle Türk ordusunun derecesine varan br diğerine tesadüf etmiş değilim. Eğer diğer askerleriniz de böyleyse Türkiye için tehlike yoktur.”

​Mac Arthur, 27 Eylül sabahı tekrar İstanbul’a döner ve saat 17 00’de Dolmabahçe Sarayı’nda Gazi Mustafa KemalAtatürk tarafından kabul edilir. Bu kabul, Atatürk’ün İstanbul’da yüksek mevkideki bir devlet adamını ilk kabul edişi olacaktır.

Alıntı: “Atatürk Döneminde Türkiye – ABD İlişkileri (1923-1938) Semih Bulut”