Değer kavramı sabit olmayıp, değerlendirmenin yapıldığı zamana, koşullara, atfedilen öneme ve değerlendirmeyi yapana göre değişebilen göreceli bir kavramdır. Bu bağlamda, insan, nesne, meleke, hareket, özellik, nitelik ve davranışların değerlendirilmesinde farklılıkların olması normal bir sonuçtur...
Konuyla alakalı şu hikaye bu husustaki oldukça güzel örneklerden biridir;
Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip, "Oğlum, bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en son olarak da kuyumcuya göster" der. Hiç kimseye satma, sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, sonra da bana gel.
Öğrenci elindeki parlak nesne ile çevredeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve elindekini göstererek "Kaça alırsınız" diye sorar. Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır, evirir çevirir, sonra da "Buna bir tek lira veririm, bizim çocuk oynasın" der.
İkinci olarak bir manifaturacıya gider, O da, parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak beş lira vermeye razı olur.
Üçüncü defa bir semerciye gider. Semerci nesneye şöyle bir bakar, “Bu taş ‘kaş’ dediğimiz süslere benziyor, benim semerlere iyi süs olur, on lira veririm" der.
Öğrenci en son bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindeki taşı görür görmez "Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun" diyerek yerinden fırlar ve hemen ilave ederek, "Buna kaç lira istiyorsun" diye sorar.
Öğrenci "Siz ne veriyorsunuz?" der.
Kuyumcunun "Ne istiyorsan veririm" sözüne karşılık öğrenci "Hayır veremem" deyince, kuyumcu "Ne olur bunu bana satın, dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim" diye yalvarmaya başlar. Öğrenci taşın emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, sadece fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.
Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır. Bir tarafta elindeki nesneyi oyuncak olarak görüp 1 lira verenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip ona sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaranlar…
Hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçenleri anlatır. Bilge, "Bu karşılaştığın durumları bana izah edebilir misin" diye sorar.
Öğrenci hocasına, gördükleri karşısında çok şaşkın olduğunu, ne diyeceğini bilemediğini ve kafasının karmakarışık olduğunu söyler.
Bilge, çok kısa olarak şu cevabı verir:
- Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilenler anlar ve o şey ancak onun değeri bilenin yanında kıymetlidir...
İnsanlar hakkında yapılan değerlendirmeler için de aynı şeyleri söylemek mümkün...
Her insanın kendini başkalarından ayıran kişisel özellikleri mevcut olup, bu özellikler kolay kolay değişmez. Buna karşın, değerlendirenlerin değer yargıları ve değerlendirilenin onlar için taşıdığı önem değişebilir.
Öte yandan, kişinin bulunduğu yer de onun değerini belirleyen önemli bir faktördür. Bununla ilgili olarak, şu yaşanmış hikaye oldukça manidardır;
Bir kemancı, New York metrosunda 45 dakika boyunca çaldı. Bu süre zarfında bir avuç insan durup onu dinledi ve dinleyenlerden de sadece birkaçı alkışladı. Kemancı çaldığı süre içerisinde yaklaşık 30 dolar bahşiş topladı. Oysa ki hiç kimse bilmese de, o kemancı dünyanın en iyi müzisyenlerinden biri olan Joshua Bell'di.
Joshua o metroda, 3,5 milyon dolar değerindeki kemanıyla şimdiye kadar yazılmış en karmaşık parçalardan birini çalmıştı. Öte yandan, Joshua Bell metroda çalmadan iki gün önce Onun Boston'daki bir konserinin biletleri tükenmişti ve koltukların ortalama fiyatı 100 dolar civarındaydı...
Bu deney, sıradan bir ortamda sıradışı olanın parlamadığını, çoğu zaman gözden kaçtığını ve değerinin bilinmediğini kanıtladı...
Gerçekten de çevremiz, hak ettikleri takdiri göremeyen parlak yetenekli bir sürü insanla dolu. Bu insanlar ancak ve ancak kendilerini anlamayan ortamlarından uzaklaştıklarında gelişip büyüyebilecekler, aksi halde belki de hiç kimse onların farkında bile olmayacaktır...
Eğer içgüdüleriniz size bulunduğunuz yerin yeterli olmadığını söylüyorsa onu dinleyin, takdir edildiğiniz ve değer gördüğünüz yere gidin...
Denilmiştir ki, değer görmediğiniz yerde kalmayın; sıradanlaşır ve alışırsınız da değerinizi unutur, ziyan olursunuz. Çiçek bile değer görmediği yerde açmıyorsa, sen de değerini bilen ve seni takdir edenlerin olduğu yerlerde bulun. Ne kadar iyi olursan ol, yanlış yerdeysen değersizsin demektir. Unutma ki, sıradan bir ortamda sıradışının değeri asla bilinmez...
İnternette rastladığım bir haberde, okul duvarını karaladığı için azar işiten ve disiplin cezası alan 9 yaşındaki bir çocuğun, duvarlarını boyaması için ünlü bir restoran tarafından işe alındığı yazıyordu...
Bazıları için önemsiz olarak değerlendirilen yetenekler, nesneler, hareketler, özellikler, nitelikler, davranışlar, kıymet bilenlerin yanında belki de dünyanın en büyük hazinesidir...
Mesela, sokağındaki duvara harikulade grafitiler çizen bir çocuk, sanattan anlamayanlar için 'yaramaz' diye nitelendirilirken, sanattan anlayanlar içinse yetenekli bir sanatkardır...
Son söz;
Her insanın değerini bilecek, hissedecek ve fark edecek başka insanlar mutlaka vardır. Allah hepimizi kıymet bilen insanlara rast getirsin...
Esen Kalın...