Bugünlerde Türkiye'nin de dahil olduğu pek çok ülkede "Dubai Çikolatası" çılgınlığı yaşanıyor.

...

Künefe, fıstık kreması ve çikolata kaplamasından oluşan bu üründen satınalmak için bazı lüks semtlerdeki dükkanların önünde uzun kuyruklar oluşmakta.

...

Öte yandan, toplum adeta Dubai Çikolatası yiyenler ve yemeyenler olarak ayrışmış vaziyette, söz konusu çikolatadan yiyen bazı aklı evveller ise kendilerini bir üst statüde görmekteler.

Kısacası, bugünlerde Dubai Çikolatasını yemeyenleri adeta dövüyorlar...

...

"Parlayan Nesne Sendromu (Shiny Object Syndrome (SOS)" terimini hiç duymuş muydunuz?

Bu terim, insanların yeni bir fikre ya da nesneye gereğinden fazla ilgi göstermesi, onun yerini alabilecek yeni bir şey ortaya çıktığında ise ilgilerini derhal daha yeniye yöneltmeleri durumunu ifade eder; tıpkı mevcut oyuncağı iyi olsa bile, her zaman daha iyisini isteyen çocukların durumu gibi.

İşte Dubai Çikolatası çılgınlığında yaşanan sendrom da tam olarak budur...

...

Ne yazık ki çağımızda her an yeni ve farklı bir şey parlatılmakta, çoğu insan da parlayan nesnelerin çekiciliğine kapılmaktalar. Örneğin, hayatında bir gün bile köyde yaşamayan ve köy hayatının sıkıcı olduğunu söyleyen biri, köy resimleri paylaşmanın moda olmasından sonra bir anda köy sevdalısı oluveriyor.

Doğuya karşı önyargısı olan ve Doğuya gitmeyi asla çekici bulmayanlar, Doğu Ekspresi ile seyahat etmek moda haline gelince bir anda Doğuya gitme sevdasına tutuluyorlar.

Anne ve babalarını huzur evine gönderenler, herkes paylaştığı için, anneler gününde sosyal medyadan boy boy annelerinin resimlerini paylaşıyor ve uzun uzun anne güzellemesi yapıyorlar.

Bu örnekleri sayfalar dolusu uzatmak mümkün olsa da, meramı anlatmak için sanırım bu kadarı kafidir...

Gelelim başka bir söz üzerinden Dubai Çikolatası ve diğer parlayan nesneleri tahlil etmeye;

Eminim ki Shakespeare'in Venedik Taciri oyununda geçen "Her parlayan şey altın değildir" sözünü duyanlarınız vardır.

Bu söz, zahirde değerli görünen ve altın gibi parlayan şeylerin çoğu zaman aldatıcı olabileceği fikrini güzel bir metaforla ifade etmektedir.

Öte yandan bu söz, oldukça mütevazı görünen bir şeyin, aslında onu çok değerli kılan bir öze sahip olabilme ihtimalini de dikkatimize sunmakta...

Malum olduğu üzere son zamanların parlayan nesnesi Dubai Çikolatası ile ilgili pek çok olumsuz haber de yazılıp çizilmeye başlandı.

Yazılanlara göre, ülkemizde üretilen çikolataların üretiminde, Avrupa Birliği tarafından içerisinde bol miktarda aflatoksinli, yani çürük ve küflenmiş ürün bulunduğu gerekçesi ile iadesi yapılan Antep fıstıklarınnın kullanıldığı ifade edilmekte.

Bu haberlerden anlaşıldığı kadarıyla birileri bir taşla birden fazla kuş vurmanın peşinde.

Bu vicdansızlar hem Avrupadan geri dönmüş sağlığa zararlı Antep fıstıklarını Dubai Çikolatası üretiminde kullanarak değerlendirmekteler, hem de ihracat yoluyla bile kazanamayacakları büyük kazançlar elde etmekteler.

Bu açıdan bakıldığında, son günlerin parlayan nesnesi Dubai Çikolatası'nın altın mı yoksa teneke mi olduğuna varın siz karar verin...

Şimdi içinizden bazıları, "İyi hoş diyorsunuz da, moda diye trene binmeyelim mi, doğuya gitmeyelim mi, tarihimizi ve kültürel çeşitliliğimizi yerinde görmeyelim mi? Herkesin tadına baktığı Dubai Çikolatasının tadına biz de bakmayalım mı? vs" gibi sorular sorabilirler.

Elbette ki bunları yapmanıza hiç kimse karışamaz.

Esas mesele birşeyi sırf parlatıldı diye değil, gerçekten değerli, faydalı, gerekli olduğu için kabul etmek, satın almak ve benimsemektir.

...

Son söz;

"Desinler" diye yaşamanın külfeti ağırdır. "Desinler" diye yaparsan, denmeyince üzülürsün...