Bu alemde herkes imtihanda; kimi servetiyle, kimi sıhhatiyle, kimi evladıyla, kimi makamıyla, kimi de güzelliği ile vs...

İmtihanlar içinde biri var ki, insanı maddeten ve manen yıpratmakta, dayanılması güç meşakkatlere sokmakta. Adına 'fakirlik' denilen bu imtihan, şeytanın bile insanı tehdit edip korkuttuğu şeylerden biri olup, bu hususta Yüce Mevlamız “Şeytan sizi fakir olacaksınız diye korkutur, sizi cimriliğe ve çirkin şeylere teşvik eder” (Bakara suresi, 268) buyurmaktadır.

...

En geniş manada düşünüldüğünde ise, ellerindeki imkan, servet ve mevkiler ne olursa olsun, bütün insanlar Yaratıcılarının önünde daima yoksuldurlar...

Fakirlikle imtihanda öyle bir husus var ki,... fakirin tek başına değil, zenginlerle birlikte imtihan edildiğidir ki, bu imtihanda fakire göre zenginin işi daha da zordur.

...

Elbette ki hiçbir kimse fakir olmayı istemez ve normal şartlar altında herkes fakirlikten kurtulmak için çabalar ve çabalamalıdır da. Atalarımız bu hususla ilgili olarak “Fakirlik kapıya konacak mal değil” demişlerdir.

Her ne kadar çalışıp çabalamakla doğrudan alakalı olsa da, fakirlik de zenginlik de Allah vergisidir. Yüce Allah istese herkesi zengin yaratabilecekken, renklilik ve farklılık murat etmiş, sistemi böyle kurmuştur.

Bu nedenle de zenginlik veya fakirliği, insanın değerini belirleyen bir özellik olarak görmemek lazımdır...

Ne yazık ki bazı İslam toplumlarında fakirlik bir erdem ve hatta iyi Müslüman olmanın ön şartı olarak görülmekte, zengin olan veya olmaya çalışan Müslüman bireyler ayıplanıp kınanmaktadırlar.

Oysa ki aklı selim sahibi her Müslüman bilir ki, üstünlük ancak ve ancak takvada, yani Allah korkusundadır...

Fakirlikten daha tehlikeli olan şey ise zenginliktir. Sevgili Peygamberimizin yemin ederek söylediği şu cümleler bu hususu apaçık bildirmektedir;

"...Vallahi, ben sizin için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden önceki ümmetlerin önlerine dünyanın (imkânları) serilip onların dünya için yarıştıkları gibi, sizin de yarış etmenizden, dünyanın onları helak ettiği gibi, sizi de helak etmesinden korkuyorum."

Zengin zenginliğini ve cömertliğini diğer zenginlere değil ihtiyaç sahibi fakirlere göstermeli. İhtiyaçları olmadığı halde sırf birbirlerine hava atıp üstünlük taslamak için kılık kıyafet, eşya vs alıp evlerini dolduranların vay haline.

Yanıbaşından geçip gittiği dilencinin yüzüne bile bakmadığı halde, gittiği restoranın ya da eğlence mekanının kapısındaki valeye yüklü miktarda bahşiş verenler, bilsinler ki bu yaptıklarının öteki alemde hiçbir olumlu karşılığı olmayacaktır.

...

Böyleleri, ihtiyacı olmayanlara oldukça cömert davranırlarken, ihtiyacı olanlara güçlerini gösterme gayreti içerisindedirler. Bu tür insanlara züppe mi dersiniz, nasipsiz mi dersiniz, yoksa başka birşey mi, varın onu da siz karar verin...

Şimdi bazıları, "Efendim, bu zamanda kimin fakir kimin zengin olduğu belli değil, el açan ve isteyen herkese yardım mı edeceğiz vs" diyebilirler.

...

Fakat insan bazen mecbur kalıp istemediği şeyleri utana sıkıla da olsa yapmak zorunda kalmaz mı?

Hele bir de ihtiyaç sahibi olanlar, kendilerini gizleyen ve utandıkları için kimseden birşey isteyemeyen miskinlerden olursa, kim fakir kim zengin hiç de kolay anlaşılamaz.

Her ne olursa olsun, varlıklı ve inançlı insanlara düşen görev, içinde yaşanılan toplumun ihtiyaç sahiplerini bulup zekat, sadaka vs ile desteklemektir.

Nasıl ki Hac için Kabeyi ziyarete muhtaç isek, zekat için de fakir fukaraya muhtacız.

Bu yüzden onlar bizi bulmasın, biz onları bulalım ve mümkün mertebede ihtiyaçlarını giderelim ...

Sözümüzü fakih sahabîlerden Abdullah b. Mes’ûd'un duası ile bitirelim;

"Azdıran zenginlikten, şaşırtan fakirlikten sana sığınırım Allah’ım..."