Uzun bir süre siyasetin içinde olup çalışınca yorulduğumu anlayıp kenara çekilmiştim. Ben çekildim ama siyaset beni içine çekmekten çekilmedi. Bir süredir gerek eski arkadaşlar gerek de ülkede gelişen ve değişen zemin “zaman durup oturmak zamanı değil” şeklinde beynimin içinde yankılanıp duruyor bir süredir.

Konuşulanları ve yeni yaratılmaya çalışılan algıları görüp işitince insanın bütün ayarları bozuluyor.

Çünkü manası olmayan yapay ve aynı zamanda gerçek dışı bir çok gündem ile çevrilmiş bir düşünce dünyası yaratılmaya çalışılıyor etrafımızda. Galiba bunların içerisinde en sentetiği Milliyetçilik üzerine yapılan spekülasyonlar.

Türkiye’de bilinen milliyetçilik Osmanlı’nın son zamanlarına kadar gidiyor aslında. Avrupa’da onyedinci yüzyıldan başlayarak gelişen milliyetçilik akımlarıtoprak kaybı ile sonuçlanınca ve kaybedilen coğrafyadaki Türk nüfus mezalime uğrayınca,Türkler de bir millet bilincini yeşertmeye başladılar.  

Neredeyse bin yıl önce Orta Asya steplerinden Anadolu topraklarına göçüp burayı yurt yapmışlardı ve geldikleri yerde kendilerine Türk deniyordu. Osmanlı her imparatorluğun yaptığını yaptı ve millet ve ırk kavramlarından uzak kalmaya çalıştı. Millet yerine din merkezli bir anlayış ve sert güç ile yönetti tebaasını.Ama son yüzyıl dağılmaya başlayınca kurucu millet yeniden kendi gerçeğini hatırlamaya başladı.

İstiklal Savaşı  sonrasında kurulan Türkiye CumhuriyetiOsmanlı’nın aksine net ve çok paylaşılabilirbir Türk Milliyetçiliği kavramı üzerine kurulmuştur. Bu milliyetçilik Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan ve kendini bu topraklara bağlı hisseden herkes Türk’tür şeklinde formüle edilmiştir.

Bu milliyetçilik ırkların üstünde ve bir üst kimlik olarak tanımlanmıştır. Çünkü Cumhuriyeti kuranlar Anadolu’da yaşamanın yüzyıllardır var olan birlikteliğe, karşılıklı anlayışa, ortak yaşamak için gerekli olan tecrübeye bağlı olduğunu biliyorlardı.

Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra Avrupa’da Alman nazi partisinin iktidara gelmesi ile ikinci dünya savaşı başladı. Bu savaşın en önemli etkisi milliyetçiliğin yerini faşizminalmasıdır. Almanya’da önce sosyalistler ardından yahudiler ve azınlık küçük topluluklar bu Alman Faşistler tarafından soykırıma uğradı.

“Ben bir Türk Milliyetçisiyim” diye konuşmaya başlayan herkes işte bu Alman Faşistleri yüzünden Faşist olmakla suçlanıyorlar. Oysa milliyetçilik ile Faşizm arasında dağlar kadar fark var. Bunu siyasal terimler ile anlatmak yerine sanırım örnekler ile anlatmak daha doğru olacak.

Faşizm için son örnek Sırpların Bosna’da, Ermenilerin Dağlık Karabağ’da yaptığı insanlık ve savaş suçları ile tanımlanabilir.

Oysa milliyetçilik örneğin Kazakistan’da kazaklar ve Ruslar arasındaki siyasi hakimiyet mücadelesinde,Güney Amerika’da zenciler ile sonradan göçen İspanyol kolonileri arasında ara ara sert belki bazen silaha başvuran ama asla sonrasında bir soykırım olmayan bir mücadelenin adıdır.

Hele Türkiye’de yaşayan azınlık, çoğunluk, tüm ırklar, tüm dinler bin yıldan uzun süredir beraber yaşıyorlar. Hakim millet mutlaka var ama bu hakimiyet kayıtsız şartsız bu ülkede yaşayan her vatandaşa ait.

İngiltere’de Manga Carta demokrasi ve ortak yaşamanın nasıl bir belgesi ise, Anadolulu olmak ve bin yıldır beraber yaşamak ta işte belgesi olmayan ama neredeyse hiç bozulmayan bir ortaklığın adıdır.

Dünyanın her gelişmiş ülkesinde yaşayanlar o devletin hakim milletinden olmaktan gurur duyar. Azınlıklar ise o memlekette güven ile yaşadıklarının huzuru içindedir.

Oysa Anadolu insanı bu yarattığı muhteşem ortaklığı anlatmayı beceremez.

Yüzlerce yıldır ajanlar, hainler, misyoner faaliyetleri ile ara bozmaya çalışan Avrupa’nın tüm çabasına rağmen beraber yaşayabilmek sadece Anadolu insanına ait bir meziyettir.

İşte belkide bundan, denenen  tüm oyunlara rağmen bu coğrafyada ortak yaşamayı başarıyoruz. Belkide bundan bizi parçalayamayacaklarını öğrendikleri için aramıza Anadolu’da yaşama tecrübesi ve bilinci olmayan milyonlarca kaçak yerleştirildi. Anadolu’nun genleri ile oynanmaya çalışılıyor.

Bir bilmedikleri daha var ama öğrenecekler. Anadolu’nun  hazmetme kapasitesi ve değiştirme yeteneğinin farkında değiller.

Bu coğrafyada yaşamak kolay değildir ve uyuşmayan dokularda dikiş tutmaz. Anadolu daha çok uzun yüzyıllar bize ve burada yaşama cesaretini gösterenlere yurt olmaya devam edecek.

Bunları anlatmasam olmazdı.Kendi milletimde garip olmanın sızısı bir yanda, bir yanda asılsız suçlamalar.

Türk Milliyetçisi olmanın kaderi değip geçemeyeceğimiz bir düzlükteyiz artık. Gelde işte bu nedenle siyaset yapma!