Nazi Almanya’sının yenilmeye yüz tutması ve Türkiye'nin İngiltere-ABD ittifakına yaklaşmasıyla Türk basınında Turancılara yönelik sert eleştiriler boy gösterdi. Faris Erkman1943'te yayımlanan En Büyük Tehlike adlı kitabında "Pan-Türkist, Turancı, ırkçı kuklalara" saldırarak, onları yabancı devletlerin hizmetinde olmakla suçladı.
İsmet İnönü Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ı Ocak 1944'te emekliye sevk ettikten sonra, 3 Mayıs 1944'te İstanbul ve Ankara'da Türkçü gençlerin düzenlediği Komünizmi Telin mitingleriyapıldı. 9 Mayıs 1944'te Şükrü Saraçoğlu hükûmeti, aralarında Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Nejdet Sançar, Fethi Tevetoğlu ve Alparslan Türkeş 'in de bulunduğu 30 kadar Türkçü-Turancıyı tutukladı.Bir yıla yakın tutuklu kalan sanıklar, daha sonra, kendilerinin tabutluklara yerleştirilip işkence yapıldığını ileri sürdüler. 29 Mart 1945'te Türkçülük davası sanıklarından onu ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Ancak aynı yılın Ekim ayında Askerî Yargıtay mahkûmiyet kararlarını esastan bozdu.
1950 de Türkiye’de siyaset değişti. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı Demokrat Partiye devretmişti.Demokrasiyi geliştirmek için iktidara gelen Menderes ve arkadaşları yıllar içerisinde demokrasiden uzaklaştı ve ülkede siyasal yapı bir azınlık hegemonyasına dönüşmeye başladı. Türk Milliyetçileri Nihal Atsız ve Alparslan Türkeş te her Türk Milliyetçisi gibi bu değişimden nasiplerini aldılar.Türkiye tarihinin Atatürk dönemi hariç hiçbir döneminde Türkçüler cezasız kalmadı.
Türkeş, 27 Mayıs 1960 günü Demokrat Parti iktidarına karşı gerçekleştirilen askerî darbenin öncesinde, 1958 yılındaElâzığ’da albay rütbesiyle görev yaptığı birliğinden Ankara'ya atandı ve Albay Talat Aydemir'in önerisiyle Milli Birlik Komitesine'ne (MBK) alınarak, darbeyi planlayıp yürütecek olan 38 kişilik MBK içinde yer aldı.
Kendi beyanına göre, 27 Mayıs Darbesi'nin fiili lideri kendisidir. Türkeş, darbe hakkında yaptığı açıklamada “27 Mayıs ihtilalinin fiilen lideri benim. General olmamama rağmen fiilen liderliğini ben yaptım” demiştir.
Darbe bildirisini 27 Mayıs 1960 sabahı radyodan okuyan kişi oldu ve bundan sonra adı sıkça duyulmaya başlandı. Darbe sonrasında kurulan askeri yönetimde Başbakanlık Müsteşarlığı yaptı; yardımcılığına ise, sonradan Adalet Partisi Balıkesir Senatörü seçilecek Hikmet Aslanoğluve CKMP Genel Sekreteri olacak Fuat Uluç getirildi.
Bu dönemde Millî Birlik Komitesi içindeki görüş ayrılığı sonucu 13 Kasım 1960'ta MBK Başkanı Orgeneral Cemal Gürselbir bildiri yayımlayarak MBK'nin çalışmalarının ülkenin yüksek çıkarlarını tehlikeye düşürecek bir duruma geldiğini, bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetleri ile MBK üyelerinin talepleri üzerine MBK'yi feshettiğini açıkladı. Yeni oluşturulan MBK'de ise Alparslan Türkeş'in de içinde bulunduğu ve "Ondörtler" olarak adlandırılan ve ülkenin köklü yapısal sorunları çözülmeden kısa süre içinde yapılacak seçimlerle iktidarın sivillere bırakılmasını reddeden 14 subaya yer verilmedi. MBK üyesi Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun inisiyatifiyle gerçekleşen bu operasyonla söz konusu kişiler Türk Silahlı Kuvvetleri'nden de emekli edilerek çeşitli görevlerle yurt dışına sürgüne gönderildiler. Alparslan Türkeş de bu operasyon sonucu Yeni Delhi büyükelçilik müşaviri olarak Hindistan'a gönderildi. Karar Türkeş'e 13 Kasım 1960 sabahı kapısına gelen askerler tarafından verildi ve Türkeş, aynı askerler tarafından Mürted Hava Üssü'ne götürülerek 19 Kasım 1960 gününe kadar bu üste tutuldu.
Alparslan Türkeş, sürgünde olduğu dönemde 14'lerden çoğu ile sık sık bir araya gelerek dönüşten sonraki stratejisini belirleyici toplantılar yapmıştı. Nitekim 31 Mart 1965'te, 14'lerden Dündar Taşer, Ahmet Er, Muzaffer Özdağ, Rıfat Baykal, Mustafa Kaplan gibi eski MBK üyeleri ile Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi 'ne (CKMP) katılarak fiilen siyasi hayata atılmış oldu.Birkaç ay sonra yapılan olağanüstü kongrede partinin Genel Başkanı olarak seçildi.
1967’de CKMP’nin 8. büyük kongresinde dokuz Işık’ı şöyle anlatıyordu:
“Bizim inancımıza göre yabancı memleketlerin şartları altında meydana getirilmiş bulunan yabancı doktrinler ve yönetim sistemleri taklit edilerek Türkiye’nin kalkındırılması sağlanamaz. Ne kapitalizm ve liberalizm ne de komünizm Türkiye için yararlı olamaz. Türkiye’yi kalkındıracak ve yararlı olacak görüş, ancak Türk milletinin özelliklerine uygun, MüslümanTürk realitesini göz önünde bulunduran ve modern ilim ve tekniği yol gösterici kabul eden milli bir doktrin Türkiye’yi ulaşmak istediğimiz kudretli, ileri, büyük Türkiye’ye kavuşturabilir.Bunun kısaca formülü, Türk emek potansiyelinin, milli üretim faktörlerine rasyonel bir şekilde bağlanarak, devletin vatandaşlara istihsal yolları açarak bütün tedbirleri alması ve kolaylıklar temin etmesi ve milli gelirin artmasında kendisine düşen esas rolü oynamasıdır. İşte biz ckmp olarak böyle bir milli doktrinin sahibi bulunduğumuzu iddia eden siyasi bir teşekkülüz. Milli doktrinimizin adı ‘dokuz Işık’ doktrinidir. bu görüş dokuz ana ilkeye dayanmaktadır. bu ilkeler sırası ile şunlardır:
milliyetçilik: her şey Türk milleti için, Türk milletiyle beraber ve Türk milletine göre sözleri ile özetlenebilecek, Türk milletine bağlılık, sevgi ve TürkiyeDevleti’ne sadakat ve hizmettir.
ülkücülük:Türk milletinin en ileri, en medeni en kudretli varlık haline getirme ülküsüdür.
ahlakçılık:Türk milletinin ruhuna, geleneklerine uygun ve yüksek varlığını korumayı ve geliştirmeyi öngören esaslara dayanır.
ilimcilik: olayları ve varlığı önyargılardan ve art düşüncelerden sıyrılarak ilim mantalitesiyle incelemek ve girişilecek her çeşit faaliyette ilmi önder yapma prensibi.
Toplumculuk: her çeşit faaliyetin toplumun yararına olacak şekilde yürütülmesi görüşüdür.
köycülük: köyleri tarım kentleri halinde birleştirerek kalkındırmayı öngörür.
hürriyetçilik ve şahsiyetçilik: birleşmiş milletler anayasasında yazılı bütün hürriyetlerin sağlanmasını gaye edinmiştir. İnsanların şahsiyet olarak geliştirilmesini, toplumun kalkındırılması için yararlı bir yol kabul eder.
gelişmecilik: insanlar ve medeniyetler daima daha iyiyi, daha güzeli, daha mükemmeli istemek ve aramakla gelişir. elde edilen ile yetinmemek ve daima daha ilerisini istemek ve bunun elde etmek için gayret göstermek şuurudur.
endüstri ve teknikçilik:Türk milletinin kalkınması için acele sanayileşmesi lazımdır.
işte bizim milli doktrinimiz olan dokuz Işık görüşümüzün esasları bunlardır.” Bu doktrinin açıklanması ile Başbuğ olan Türkeş, aslında İslami inanç ile bir milliyetçiliği tanımlıyor ve üstü kapalı bir Turancılığı satır arasından kabul ediyordu. Uzun yıllar boyunca Komünizm tehlikesi karşısında mücadele yapan CMKP 1969 da Adını Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirdi ve üç hilalli bayrağı amblem yaptı. Rusya’nın çöküşü ile milliyetçiliğin biteceğini düşünülürken Alparslan Türkeş tehdit algısı yerine Türkiye’ninAtatürk cumhuriyetinin korunması üzerine yeni bir doktrini hayata geçirdi. Atatürk ve Cumhuriyete kayıtsız bağlı bir silahşordu.1997de vefat ettiğinde milliyetçiler öksüz kaldı. Milliyetçilik davası için tutuklandı, sürüldü, hapis cezaları aldı, bir takım bürokratik kumpaslar ile işlemediği suçlar için yargılandı. Ama fikrinden ve Atatürk Cumhuriyetinden hiç vaz geçmedi.
Bir cambaza bak hikayesi daha anlatalım. Başbuğu fettullahgülen denilen ile aynı gruba koymaya çalıştılar. Oysa milliyetçi mücadeleyi bilenler bunun asla olamayacağınıdoktrin olarak hatta mücadele edilmesi gereken fikirler olduğunu çok iyi bilirler. Hayatının son yıllarında PKK ile mücadele için her yolu deneyen namuslu ve milliyetçi bir öndere bunu tamamen Türk Milliyetçilerini bölmek için yaptılar. Maalesef bu bölünme kısmen başarıldı ve günümüzde de bu bölünmenin acısını tüm Türk Milliyetçileri yaşamaya devam ediyor. Bu makaleyi Ziya Gökalp’in Turan şiirinin son kıtası ile bitirelim.
“Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan”