Biz dokuz nüfuslu tek maaş ile çalışan ve devletten aldığı tek maaş ile evini geçindirmeye çalışan yedi çocuklu bir ailenin ferdiyiz.

Bir devlet memurunun yedi çocuğunu birden büyütmesi, okutması, evlendirmesi ile ilgili sürecin nasıl yürütüldüğünü buradan bir kez daha anlatmayacağım.

Bizim gibi milyonlarca aile bir şekilde hayatını devam ettirdiği gibi o zor şartlarda maaştan kalan birikimleri ile alabildiği bir arsanın üzerine çocuklarına katkı sunacak evlerin yapılmasına bile katkı sunabiliyordu.

Bu durum son 5-6 yıla kadar devam etti, O döneme kadar aldığı maaştan herhangi bir yatırım yapamasa bile kabul etmek gerekiyor ki en azından eğitim ve barınma giderleri iyi kötü karşılanabiliyordu.

O dönemler İBAN başta olmak üzere başka ödeme araçları olmadığından her ay başında mutemetin nakit olarak getirip imza karşılığında verdiği maaş akşam eve geldiğinde ev halkının tamamı birer ekonomist gibi ellerinde kağıt kalem ne kadar paranın nerelere verileceği ile ilgili hesap yapmaya başlardı.

Bizde elimizde kalem kağıt rahmetli babamın maaşı masanın üzerine koymasından sonra

-Bakkala

-Manava

-fırına

-Kasaba

-Ev sahibine

Olmak üzere var olan diğer kurum ve kuruluşlara ayrılan bütçeyi pay etmeye başlardık.

Belki şu an inanamayacaksınız ancak çoğu zaman maaştan para kaldığı da olurdu, İşte o zamanlar maaştan artan kısım ile ertesi gün en yakın kuyumcudan altın alınır ve saklanırdı.

O zamanlar kimse döviz yada başka bir birikim aracı bilmediğinden en kolay iş mahallede herkesin tanıdığı kuyumcudan alınan altınlar ile yapılan tasarruf tek birikim aracı olarak bilinirdi.

Yine o zamanlarda büyük bir çoğunluk ile birlikte bizimde aklımızdan “Var olan birikimlerimiz ile bir araç alalım” düşüncesi nedense hiç geçmezdi, Normal şartlarda var olan birikimlerimiz ile bir araç alınabilirdi ancak bugün bile anlayamadığımız sebepler dolayısı ile araç sahibi olmak kesinlikle aklımıza gelmezdi.

Bunun yerine emekli olduktan sonra çoluk çocuğun bir arada olmasına imkan sağlamak adına bizden önce İstanbul’a gelen akrabalarımızın yaptığı gibi bir arsa almak ve emeklilik ikramiyesini beklemek gibi bir gelenek hakim olmuştu.

Rahmetli babamın fazla olmayan maaşı ile işin doğrusunu söylemek gerekirse harika bir beslenme dönemi geçirdiğimizi söyleyebiliriz, bugün bile vücudumuzda fazla bir rahatsızlık olmamasını o günkü iyi belenmeye bağladığımızı biliyoruz.

Şu sıralar ülkede başta 16 milyon emekli olmak üzere nüfusun çok büyük bir bölümü samimiyetimizle söylüyoruz barınma ve beslenme sorunu yaşıyor hemde en üst noktada.

Bugün bir kamu kurumunda yada herhangi bir sanayi kuruluşunda çalışan birisinin araç alma ihtimali kalmadı, bu kitlenin ev alması ise artık hayal bile değil.

Türkiye son derece büyük bir ülke.

Böyle bir ülkede yaşayan 85 milyon civarındaki insanın çok daha rahat şartlarda bir hayat sürmesi gerekirken maalesef barınma ve beslenme gibi en temel konularda bile büyük sorunlar yaşıyor.

40 yıl önce o zor şartlarda mutlu olan milyonlar 40 yıl sonra yani bugün mutsuz zira geçinemiyor hayatını devam ettirebilmek adına en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor.

Ülke sınırları içerisinde yaşayan milyonlarca vatandaşımızın daha iyi bir hayat yaşamadı adına çaba göstermesi gereken siyaset kurumu maalesef yıllar yılı kendisine açılan krediyi iyi kullanamadı.

Siyaset kurumu bizi maalesef barınma ve beslenme gibi en temel ihtiyaçlarımızı bile karşılayamayacak hale getirdi.

Yazık oldu memlekete.