Seçim öncesi bir siyasi partiden seçilebilecek bir sıradan milletvekili adayı olabilmek adına ne büyük kavgaların verildiğine 40 yıldır şahitlik etmiş birisiyiz.
Vatandaş bir şekilde listenin başına oturuyor.
Aslında seçim öncesi yapılan kamuoyu araştırmaları söz konusu partinin iktidar umudu olmadığını bilemediniz 30-40 vekili TBMM’ye gönderebileceğini öngörüyor.
Seçim oluyor genellikle söz konusu siyasi parti o seçim bölgesinde tek milletvekili bilemdiniz ikinci vekili TBMM’ye taşıyor.
Aradan çok fazla bir zaman geçmeden seçimden milletvekili olarak çıkan siyasetçi ile “Falanca partiye transfer olacak” söylentileri çıkıyor.
O andan itibaren aradan fazla bir süre geçmeden ilgili milletvekili “bölgeme daha iyi hizmet alabilmek adına yakın çevrem ille konuştum , yaptığımız istişareler sonucu iktidar partisine katılma kararı aldım” diyerek muhalefetten iktidara uçup gidiyor.
Aynı durum belediye başkanları içinde geçerli.
Vatandaş bir siyasi partiden başkan adayı olmak için mücadele veriyor.
Bunda a başarılı oluyor.
Sandıklar açıldığında söz konusu adayın o beldede yaşayanların tercisi ile belediye başkanlığını kazandığı belirleniyor.
Ancak bir sorun var.
Seçimi kaznarak belediye başkanı olan siyasetçinin partisi iktidar değil.
Hatta son çıkan yasa ile oluşturulan büyükşehir belediyesi de başka bir siyasi partiden.
Yani seçilen belediye başkanı iki kere muhalafet.
Bir taraftan iktidar partisi sıkıştırıyor.
Bir taraftan sınırların tamamında egemen olan büyükşehir belediye başkanı yüz vermiyor.
O andan itibaren muhalefette ki belediye başkanı için arayışlar başlıyor.
“-Hizmet alamıyorum
-İller bankasından gelen katkı payım bile geçmiş döneme ait borçlar yüzünden kesiliyor.
-Bırakın hizmet yapmayı personel maaşı bile ödeyemiyorum.
-Belediyede sürekli iktidar partisi tarafından gönderilen müfettişler dolayısı ile nefes almakta bile zorlanıyorum”
İle başlayan ve daha yüzlerce bahane ile belediye başkanları iktidar partisinin yolunu tutuyor.
Bir partiden başka bir partiye transfer çok partili hayata geçileli beri siyasetin kanayan yarası.
Bir başka partinin bir başka dünya görüşünü savunan seçmenin verdiği oylar ile milletvekili-belediye başkanı yada belediye meclis üyesi seçilmiş birisinin başka bir partiye gitmesi en azından o seçmen kitlesine hakaret.
Bir taraftan “siyasetin limanı ahlaktır” diyeceğiz.
Ama diğer taraftan seçmenin iradesini hiçe sayarak başka bir partiden yine başka bir partiye transfer olanlara kapıları sonuna kadar açacağız.
12 eylül 1980 yılında yapılan ihtilal sonrasında yazılan siyasi partiler kanununda yüzlerce madde değiştirildi.
Bu kadar değişen madde içerisine en azından “Siyasetçi seçildiği partiden ayrıldığında dönem sonuna kadar bağımsız kalır” maddesi eklense muhataplarda bu kadar rahat hareket edemez.
Ancak ne hikmetse siyasi partiler yasasına bu madde eklenmiyor.
Ve bu hiç kimsenin hoşuna gitmeyen transferlere her gün yeni birisi ekleniyor.
Ve bizden de “Siyasetin limanı ahlaktır “ifadesine inanmamız gerekiyor.
Gel de inan…