Dervişoğlu, "Açıkça anlaşıldığı üzere geçtiğimiz yıllar hazırlanan ve aylar öncesinde tekrar zerk edilmeye başlanan bu zehir, bizim açımızdan her manasıyla bir kalkışmadır. Evet, ele geçirdikleri devleti sevk ve idare eden iktidar ve ortakları, Türk milletine karşı bir kalkışma içerisindedirler. 15 Temmuz neyse, 22 Ekim 2024 tarihinde başlatılan 'kirli eller süreci' de bizim için aynıdır." diye ekledi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye isim vermeden sert sözlerle yüklenen Dervişoğlu, parti içine yönelik ise net mesajlar verdi. İYİ Parti Liderinin sözleri sık sık alkışlarla kesildi.

İYİ Parti Genel başkanı Müsavat Dervişoğlu'nun konuşmasının tam metni şu şekilde:

Değerli milletvekilleri,

Muhterem hanımefendiler ve beyefendiler.

Basınımızın kıymetli mensupları,

Teşkilatlarımızın cefakar, vefakar, çileli yolbaşçıları.

Memleketin ahval gidişatınadertlenen,

Her gün endişeyle uyuyup, yine endişeyle uyanan büyük Türk milletinin evlatları,

Sevgili gençler.

Ekranları başında ve sosyal medya platformlarında bizleri izleyen aziz vatandaşlarım,

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum!

2025 yılının ilk grup toplantısına hepiniz hoş geldiniz şeref verdiniz.

Evet, zor zamanlardan geçiyoruz,

Bütün bir 2024 yılını acı tecrübelerle geçirdik.

İktidar vatandaşa karşı hiçbir vaadini yerine getirmediği gibi,

Ne yasal, ne anayasal; ne insani ne de vicdani hiçbir vazifesini de umursamadı.

Acılara kör, çığlıklara sağır kaldılar…

Bu sessizliğin hayra alamet olmadığını,

85 milyondan esirgenen şefkat elinin,

Yine 85 milyondan esirgenen umut hakkının,

22 Ekim’de terörist başına verilmesiyle hep birlikte tecrübe ettik.

Bugün yaşadıklarımız ne yenidir ne de bir paradigmadır,

22 yıl önce uluslararası lobiler tarafından

Erdoğan’a teslim edilen daimi görevin vadesi gelmiş aşamasıdır.

Asıl görevin adı :

 “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni büyük ortadoğu projesine hazırlamaktır.”

Bunun için Türk milletinin hem milli hem de bireysel kodlarını değiştirmektir.

Bu yolda Cumhuriyet kurumlarını çökertmek,

Hukuki ve ekonomik yapıyı da buna uygun hale getirmektir.

Ortaklar değişse de hedef hep aynıdır.

Bu zehrin farklı tiplerini, geçmişte farklı zamanlarda zerk ettiler.

Şimdi içine biraz yeni paradigma, biraz misak-ı milli,

Yettiği kadar Kürt sorunu, çözüm ve terörle mücadele laflarını koymaktadırlar.

Bu projenin nihayete ermesi açısından,

Erdoğan ve bağlı bulunduğu müstevliler tarafından her zaman,

En önemli kaldıraçlardan biri olarak,

Adına ısrarla “Kürt sorunu” dedikleri mevzu kullanıldı.

Ve bir kural hiç değişmedi:

Hiç kimse Kürt’e, bir vatandaş ve fert olarak “Nasılsın, derdin nedir” diye sormadı.

Çünkü onlar için, herhangi bir vatandaşın sorunu ne kadar önemliyse,

Kürt’ün sorunları da ancak o kadar önemliydi.

Çünkü bu ülkede yaşayan herkes,

Ancak bir aparat olarak kullanılabilirse, iktidarın takdirine mazhar olabilirdi.

Kimse onlara, “Karnın tok mu? Sırtın pek mi, işin gücün var mı?” diye sormadı.

“Çocuğun okula gidebiliyor mu? Sağlık hizmeti alabiliyor musun?” diye bakan olmadı.

“Gelecekten ne istiyorsun; ne bekliyorsun?” diye dinleyen de olmadı.

Elbette sormazlardı, dinlemezlerdi hatta görmezlerdi.

Çünkü zaten kimseye sormuyorlar, kimseyi dinlemiyorlar, kimseyi görmüyorlar.

Kimsenin hayat derdini çözmüyorlardı.

Hayat derdini çözmedikleri, çözemedikleri ve asla da çözmeyecekleri için,

Kimlik sorunlarını ve kimlik çözümlerini her gruba havuç diye gösteriyorlardı.

Evet her grubun havucu ayrı, sopası ayrıydı.

Sopayı tutan ellerse hep aynıydı.

Şimdilerde birbirine uzanan, birbirini sahneye davet eden eller de işte o ellerdir.

Gerçek sorunlarla ilgilenmezlerdi.

Çünkü sorunlarında ortaklaşabilen bir milletin,

Sorunlarını çözmek için de bir arada hareket edebileceği ihtimalini göze alamazlardı.

Çünkü bilirlerdi ki,

Müşterek problemlere karşı oluşturulan ortak çözümler,

Müşterek bir kültür oluştururdu bundan hep korktular, hep kaçtılar.

Bu yüzden Türk toplumunu,

Her vesileyle bölüp parçalamak gayretinden asla vazgeçmediler.

Sağcı solcu dediler, Türkler ve Kürtler dediler, Aleviler ve Sünniler dediler,

Laikler ve dindarlar dediler,

Hem dediler hem dedirttirdiler, milleti de delirttiler…

Bu iktidarın Cumhuriyetimizin millet fikri ve ülküsüyle kavgası hiç bitmedi.

Millet ve milliyet fikrinin içini boşaltmak,

Boşalttıkları yere de kendi gayrımilli projelerini yerleştirmek için uğraşıp durdular.

101 yıl önce bir mucizeyi birlikte gerçekleştirmiş,

Anadolu’nun sakinleri ve sahipleri,

Yani kaderde, kıvançta ve tasada birleşmiş Türk milleti olarak bizlerse;

Ortadoğu’da, Balkanlar’da ve Kafkaslar’da hangi zorluk yaşanırsa yaşansın,

Bu istikrarsızlık çöllerinin ortasında bir vaha gibi parlayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin eşit ve hür yurttaşları olarak,

Oy verdiğimiz partilerin değil, cebimizdeki nüfus cüzdanımızla edindiğimiz,

En büyük nimet olan Cumhuriyet’in ve bu millete mensubu olmanın,

Belki daha da önemlisi, eşit ve laik bir hukuk mantığıyla kurulmuş bir devlete sahip olmanın kıymetini hatırlayamadık.

Şimdi bunu kaybetmenin eşiğinde,

Onu el birliğiyle uçurumdan atmaya çalışan gayrımilli bir iç cephe koalisyonunu durdurmaya çalışıyoruz.

Bunu başarmaya mecburuz!

Çünkü bu vatan için gazi olanlara, şehit olanlara borçluyuz!

Geride emanet bıraktıkları ailelerine, evlatlarına borçluyuz!

Emanetin banisine, Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyuz!

Evet, 22 yıldır görev edindikleri

“Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamında giriştikleri şey bir ilk değildir.

Ama anlaşılıyor ki nihai mahiyettedir.

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bu projeye hazırlamak” görevi için

Defalarca 1923 mucizesini ortadan kaldırmayı denediler.

Önce 2009’da, sonra da 2013’de denediler.

Avrupa Birliği kılıfıyla denediler, demokrasi kılıfıyla denediler.

Ama bir türlü istedikleri kıvam ve tat ortaya çıkmadığı için seri üretime geçemediler.

Her dönem mutlaka yanlarına kattıkları bir terör örgütü ve uzantısıyla denediler

Şimdi de yanlarına aldıkları yeni müstakbel terör örgütleriyle deniyorlar.

Çünkü yanlarına ortak diye aldıkları zaten teröristti,

Ya da bir süre sonra ortaklarını terörist ilan ettiler.

Her zaman söylüyorum ya bunlar teröristsiz yol yürüyemiyorlar.

İlk denemelerinde yine aynı bugün olduğu gibi,

Bölücübaşından açıklamalar ve mektuplar bekliyorlardı.

Ağustos 2009’dateröristbaşına “yol haritası” açıklattılar

Terör örgütü silah bırakacaktı, bunun için ilk tiyatro gösterisi de

Ekim 2009’da Habur rezaleti olarak yaşandı.

Hatırlayın, hatırlatın ve unutmayın!

Şimdilerde anlıyoruz ki,

Bugünün özenle seçilmiş İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da oranın, yani Şırnak’ın valisiydi!

Peki bir anda o rezaleti yaşayacak aşamaya nasıl varıldı?

Anlatayım! Bir anda varılmadı!

Ergenekon ve benzeri kumpas davalarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri zaafa uğratıldığı ve tasfiye edilmek istendiği için varıldı.

Yıkım projesinin mimarı iktidar ve onun taşeronuFETÖ’nün çabalarıyla varıldı.

Bizlere ise demokratikleşmeden dem vuruyorlardı.

Güya, demokratikleşecektik.

Güya AB üyesi olacaktık.

Bu yüzden deCumhuriyet parantezi kapatılmalıydı.

Onlara göre, Sevr bir paranoyaydı, milliyetçilikler ayaklar altına alınmalıydı,

Devlete ve topluma silah sıkanlar da artık barış havarisiydi.

Ulus devlet lüzumsuz, üniter yapı çağdışıydı!

Küresel dünyada bu tür şeylere gerek yok diyorlardı.

Bunun için de “açılım” yapılması gerekiyordu.

Ne açılımı?

Sözde demokrasi açılımı!

Bu uğurda 2010 yılında, “yetmez ama evetçiler” devreye sokuldu.

Demokratikleşmek için bu ulusalcı-milliyetçi hezeyanlardan vazgeçin dediler bize,

“Yoksa siz 12 Eylülcüleri mi” savunuyorsunuz dediler?

Oysa gördüğümüz işkencelerin izleri hala vücutlarımızdaydı.

Bugünkü ile aynı ağızlar ve zihinler söyledi bunları.

Aynı pislikten beslenen fikirlerini akıtıyorlardı.

Büyük zoka ise, 12 Eylül darbecilerinin yargılanması idi.

Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısını da işte o zokayla değiştirebildiler.

Ve bilin bakalım kime teslim edildi bütün yargı mekanizması?

Bildiniz! FETÖ’ye teslim edildi.

Peki sonrası? 2011 yılı seçimleridir.

Seçmenden sandık onayı alındıktan sonra,

İlk dönüşümü ordumuzda başlattılar.

Daha düne kadar,

Ordudan atılmamak için, dehlizlerde saklanan fareler,

Bu sayede bir anda TSK’nın en üst kademelerine çöreklendiler.

Bir genelkurmay başkanı ve 3 komutan istifa etti bu yolda sessiz sedasız.

Bir genelkurmay başkanını da “terör örgütü üyesi” diye yargıladılar.

Saraydaki zat da meydanlarda ben bu davaların savcısıyım derken,

Yargıdan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri de AK Parti ve FETÖ ortaklığının eline geçmiş oldu.

Evet, bugün birbirine uzanan “kirli ellerden” bahsediyorum.

O eller aynı ellerdi,

Ve tasmalarını tutan sahipleri de hep aynıydı.

O arada, Allah’ın bir hikmeti olarakSuriye iç savaşı başlamış,

Yine aynı iktidar o iç savaşın açık tarafı olduğunu ilan ederek,

Türkiye’yi bu uğursuz sürecin bir parçası haline getirmiş,

Sınır kapılarını ise fütursuzca sonuna kadar açmıştı.

Büyük Türk milletininzihninideğiştiremeyecekleri için,

Nüfus yapısını değiştirerek onu ebediyen yıkma planını devreye soktu.

Aziz dava arkadaşlarım;

Bugün yeni paradigma dedikleri de yeni değildir!

1923 paradigmasınıhedefekoyan bu güçler,

2013’de de aşklarının depreştiğini ve mücadelelerin ortaklaştığını ilan etmişlerdi.

İşte meşhur çözüm süreci o zaman en yüksek perdeden ilan edildi.

İmralı’ya heyetler aynı bugün olduğu gibi gidip geldi, hatırlayın…

Sonra yine bölücübaşı mektupları okundu meydanlarda.

Cumhuriyet parantezini kapatmak hedefiyle

Canibaşı Apo ile dönemin Başbakanı Erdoğan,

Ne kadar çok ortak noktaları olduğunu belgelediler tüm kamuoyuna.

Af dendi, topluma geri dönüş dendi, barış dendi yine.

Sonrası, 6-8 Ekim olaylarıdır.

Gel gelelim, seçim takvimi yakınlaşırken

Erdoğan gelen verilere baktı ve “zehrin” kıvamını yine tutturamadıklarını anladı.

2015 seçimlerine yaklaşırken, Türk milletinin haklı tepkileri yükselmişti

Erdoğan’sa elini yıkayıp sıyrılmanın yolunu aradı,

Bu yüzden 2015’te çözüm sürecini yeniden rafa kaldırdı.

Bedelini, Hendek kalkışmasında şehit olan asker ve polisler

Çatışmanın ortasında kalan onbinlerce sivil vatandaşımız ödedi.

Ve tam o sıradaydı:

“En erkeninden” diye erken seçim çağrısı yaparak,

Erdoğan’a ihtiyacı olan hayat nefesini veren, kaybettiği seçimi yok saydırtan,

Bugünkü el ile aynı eldi…

Bitti mi? Hayır!

2016 yılına gelindi, yani bugünkü ucube sistemin miladı,

Ortaklar arası devleti parselleme savaşının farklı bir aşaması olan

15 Temmuz kalkışması yaşandı.

Milletin devletini sokaklardan topladığı o gecenin bedelini de millete yüklediler.

Ve bu sefer de bize “Darbeci misin yoksa FETÖ’cü müsün” diyerek,

Olağanüstü Hal Yasasını günlük bir rutin haline getirdiler.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bypass ettiler.

Türk milletinin iradesini bir faninin söz ve hırslarına prangaladılar.

Ve sonunda yarattıkları bu fiili durumu, resmiyete büründürmek için

Yine o “en erkeninden” suflörüne başvurdular!

Bugün olağanüstü hal şartlarının, bize normal diye yutturulduğu bu mafya düzeni,

O günlerin somutlaşmış ve resmileşmiş halidir.

2016 yılından beri her günün bir diğerini aratırcasına geçmesi,

Basına yansıyan her olayda, bir çöküş yaşandığını anlamamızın sebebi de budur.

Çünkü artık ortada Türkiye’yi paylaşma yarışı içerisindeki farklı ortaklar yoktur.

Hep tekrar ettikleri gibi:

Bu han-ı yağmada et ve tırnak gibi hareket ettikleri yeni ortakları vardı.

Bu yüzdendir ki yağma ve talan düzeni,

Daha önce emsali görülmemiş bir hale gelebildi.

Güpegündüz cinayetler işlenip, katiller izini kaybettirebildi.

Mafyalar, suç örgütleri, devletteki hiyerarşinin bir parçası haline gelirken,

Mal, can, ırz ve namus güvenliği kalmadı.

Devlet acz içine düşürülürken,

Korku imparatorluğu yaratıldı.

Ve elbette kendi tasarladıkları üyelerden bile oluşsa,

Anayasa Mahkemesi’ni kapatmakla tehdit edebilir bir şuursuzluğa ulaştılar

Canlarının istediği şirketlere, dükkanlara nasıl çöküyorlarsa,

Belediyelere de aynı şekilde çökmeyi bir alışkanlık haline getirdiler.

Türkiye’nin başına kendilerini kayyum olarak tayin ettiler

Ve bu kayyum düzeninde de,

Okulları sabunsuz,

Hastaneleri doktorsuz,

Mahkemeleri hükümsüz,

Milyonları aç ve perişan bıraktılar.

Ses çıkaranı hapse attılar,

İtiraz edeni sürgün ettiler.

Onaylamayanı yok ettiler.

Aziz Türk milleti,

İşte son 10 yılın kısa özeti budur.

Şoklarla uyuşturulmaya

Ve açlıkla terbiye etmeye çalıştıkları sensin!

Bugün gözünün içine baka baka

50bin kardeşinin katilini senin meclisine davet edebilmelerinin sebebi bu ahvaldir.

Şimdi sana bu son nihai zehri verecekler.

Bu uyku halini, bir ölüm haline çevirecekler.

Filistin’de masumlar ölüyor diye yaygara kopartanlarla,

45 bin Gazzeli masumu katleden İsrail’in katliam makinesine odun atanlar nasıl aynıysa,

Sen Halep kalesine ve Şam-ı şerife bakarken
Büyük laflar ve büyük komplolarla oyalanırken,

Senden Türklüğünü alacak olanlar işte aynı ellerdir.

Büyük Türk milleti,

Bir istifa da DEVA'dan... Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar bekleyemeyiz Bir istifa da DEVA'dan... Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar bekleyemeyiz

Açıkça anlaşıldığı üzere geçtiğimiz yıllar hazırlanan

Ve aylar öncesinde tekrar zerk edilmeyebaşlanan bu zehir,

Bizim açımızdan her manasıyla bir kalkışmadır.

Evet, ele geçirdikleri devleti sevk ve idare eden iktidar ve ortakları,

Türk milletine karşı bir kalkışma içerisindedirler.

15 Temmuz neyse, 22 Ekim 2024 tarihinde başlatılan

“Kirli eller süreci” de bizim için aynıdır.

Çünkü hem devlet, hem de toplum aynı anda büyük bir girdabın,

Adeta bir karadeliğin içerisinde atılmıştır.

Yaklaşık 3 aydır devam eden bu kalkışma,

Aslında kafalarında huniyle gezen bir avuç adama,

“Aman hünkarım, kafanızdaki olsa olsa taçtır, tuğdur” demekle görevli dalkavuklar eliyle,

Devlet aklı diye yutturulan bir delirmişlik halidir.

Ancak gülüp geçemeyeceğimiz, aman deyip bırakamayacağımız bir deliliktir bu.

Bugün, iktidar, avanesi ve ortakları,

Bebek katiliyle aynı noktaya gelmiş durumdadır.

Görüldüğü ve işitildiği üzere,

Beştepe, Balgat ve İmralı aynı hedef ve gayeyle birleşmiş, bir araya gelmiştir.

Soru artık onların niyetleri ve hedeflerine dair değildir.

Soru, aklında, kalbinde ve ruhunda

Atatürk’e şükran, sevgi ve minnet besleyenlerin,

Cumhuriyetin vatandaşı ve Türk milletinin bir mensubu olmaktan onur ve gurur duyanların,

Ne yapacakları, neye karar verecekleri ve hangi adımı atacakları meselesidir.

Aziz dava arkadaşlarım,

Devleti parsel parsel satmak dışında,

Vatan toprağını ihale ihale yağmalamak dışında

Başladıkları hiçbir işi bitiremeyen, her şeyi eline yüzüne bulaştıran,

Sıkışınca elini yıkayıp giden,

Dünden bugüne kendini yalanlayan,

Bu kifayetsiz muhterislerin beceriksizliğine bel bağlayıp susacak mıyız?

Hayır! Susmayacağız!

Çünkü 22 yıldır deniyorlar.

Ve denemekten asla vazgeçmiyorlar.

Hiçbir denemelerinde Cumhuriyeti yıkmaya tam olarak muktedir olamadılar

Ama her denemelerinde Türk devletinde büyük hasar bıraktılar.

Hiçbir denemelerinde Türkiye’yi Türksüzleştiremediler,

Ama her denemelerinde milli birlik ve bütünlüğümüze çok büyük zarar verdiler

Bugünkü cüretleri dünden daha yüksektir.

Çünkü dün, terör örgütünün elinde Suriye’deki teröristan yoktu, bugün vardır.

Dün, terör örgütü elebaşını,

AKP’ye rağmen halen bebek katili olarak isimlendiren bir Cumhuriyet devleti vardı,

Bugünse İmralı bilgesi diye paketleyen bir Cumhur İttifakı devleti vardır.

Dün, halen işleyen bir parlamenter sistem ve Türkiye Büyük Millet Meclisi vardı.

Bugünse tüm devlet organlarını iğfal ve işgal eden bir saray rejimi vardır.

Dün, demokrasi havariliği altında ortakları FETÖ vardı,

Bugünse, yanlarında teslimiyetçi bir koltuk değneği malum ortakları vardır.

Dün demokrasi istemiyor musunuz?

Barışa karşı mısınız diyorlardı?

Analar ağlasın mı istiyorsunuz diye feveran ediyorlardı.

Bugün de aynı aşağılık sözde ikna yöntemlerini daha da iğrençleştirerek

Siz terörün bitmesine karşı mısınız?

Misak-ı Milli’ye taraf değil misiniz? diyorlar.

Diyorlar ki, süreç Meclis’ten yürütülecekmiş

Millet Meclis’inin hangi yetkisiyle hangi süreç yönetilecektir?

Bugün Meclis’in M’si mi kalmıştır?

Diyorlar ki barış olsun-muş?

Bugün barışın B’si yoktur.

Çünkü iktidar, vatandaşlarına savaş açmıştır.

Milletimiz, yoksullukla, işsizlikle, hayat şartlarıyla savaştadır

Adaletsizlikle, ahlaksızlıkla savaştadır.

Ayakta kalmaya çalışmaktadır.

Peki soruyorum, siz, hanginiz kimle barışacaksınız?

Neyin savaşını kimler vermiştir de, şimdi barış yapılacaktır?

Öldürülen asker, polis,öğretmen, mühendis

Kürt, Türk, Alevi, Sunni

Savaşta mı ölmüşlerdir?

Teröre savaş adını koymaya çalışanlar mı, Türkiye’ye barış getirecektir?

Buradan ilan ediyorum

Kandırmaya ve yerine koymaya çalıştığınız millet değil

Ahmak olan sizsiniz.

Bugün demokrasinin D’si yoktur.

Demokrasinin hiçbir kurumununkalmadığı

Kimsenin ağzını açamadığı

Sivil toplumun köküne kibrit suyu ekilmişTürkiye’de

Kimler, neyin müzakeresini, ne amaçla yapacaklardır.

Bugün, hukukun H’si yoktur.

Bu halde adını bile koyamadıkları bir süreci,

Hangi hukuka dayanarak, neyle neticelendireceklerdir?

İşte bu sağlamayı yaptığımızda

Sonuçlar kendisini ele vermektedir.

Çünkü birbirine bağlanan üç şey aynı anda gevelenmektedir:

Suriye-PKK-Anayasa

Üçünün de bağlandığı noktayı tahmin etmen zor değildir.

İmralı canisini sal, ömür boyu başkanlığı al!

Evet,o yüzden baki olan ve tekrarlanması gerek soru bellidir.

Aklında, kalbinde ve ruhunda Atatürk’e şükran, sevgi ve minnet besleyenler,

Cumhuriyet’in vatandaşı, Türk milletinin mensubu olmaktan onur ve gurur duyanları

Ne yapacaklar, ne karar verecekler ve hangi adım atacaklardır?

Türk milletinin bağrına saplayacakları mızrak,

Hiçbir çuvala sığmayacak kadar büyüktür.

Bu ihanet ortaklığına dahi millilik atfetmekten çekinmeyen cüret,

Emin olun ki o mızrağı saplarken de cüretinden taviz vermeyecektir.

Bu alçaklığı meşrulaştırmak için kendilerini bu hayasızlığa paspas edenler

Yahut sessiz kalarak, başını öte yana çevirenler,

Yahut kameralara sırıtarak el sıkışma pozları verenler bilsinler ki,

Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner!

Evet, tablo acıdır, karanlıktır ve mide bulandırıcıdır

Hoyratçadır, haincedir ve alçakçadır.

Devlet, devleti yönetenlerce yıkılmaktadır.

Bunların devlet aklı dedikleri şey,

Mondros’u mütareke edenlerle, Sevri imza edenlerle aynı akıldır.

Onlar da vatanı işgalcilere teslim ederken

Devlet aklıyla hareket etmekteydiler.

İşte bizlere düşen görev,

O paçavraları da onları imzalayanları da dün nasıl yırtıp attıysak,

Bugün de aynı ruh ve şuurla harekete geçmektir.

Devlet aklı, yine vatanı teslim edecek hale düştüyse

Bize düşen Türk milletinin aklına dönmektir.

Çünkü millet, kendini devlet zannedenlerden büyüktür!

Değerli dava ve mücadele arkadaşlarım,

Aziz milletim;

Buradan bir kez daha şahsım ve partim adına ilan ediyorum:

Elde ettikleri sayısal çoğunlukla,

Millimücadelenin karargahı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iradesiniyok sayan,

Bundan aldığı güçle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni saraya peşkeş çeken,

Son olarak da üniter bütünlüğümüzü, milli bilincimizi ve millet kimliğimizi

Etnik ve bölgesel parçalara ayırmak yolunda olan bu iktidar ve ortaklarıyla,

Onların gönüllü, gönülsüz, bilinçli ya da şaşkın işbirlikçileriyle bir arada olmayacağız!

Adına ne derlerse desinler,

Açılım, demokrasi veya anayasa bizim için hiç fark etmez.

İhanet şebekeleriyle, millet ve cumhuriyet düşmanlarıyla,

Kapalı kapılar ardında hiçbir görüşme ya da müzakere yapmayacağız!

Bizim bu büyük milletten saklayacak bir planımız yok.

Her şey bu milletin bilgisi dahilinde ve kamuoyuna açık bir biçimde yaşanacaktır.

Beni bu salonda dinleyen dava arkadaşlarım

Ve ekran başında izleyen vatandaşlarım da iyi anlasınlar.

Bu nesebi gayrı sahih planı,

Mondros gibi, Sevr gibi yırtıp atmak için,

Sokaklarda, meydanlarda, Meclis’te

Nerede ve nasıl gerekiyorsa her yerde

Mücadele etmek dönemi başlamıştır.

Parolamız bellidir:

Türkiye’yi Türksüzleştirmeyeceğiz!

Türk milletini böldürmeyeceğiz!

Cumhuriyetin niteliklerini değiştirtmeyeceğiz!

Değerli dava arkadaşlarım;

Yeri değil belki ama bilinmesini isterim ki;

Bundan sonra hak etmeyen bazı insanlara nezaket ve saygı göstermekten geri duracağım.

Zira kendisine gösterilen nezaketi suiistimal edenler var.

Aldığımız aile terbiyesi ve geçmişimize olan saygımızdan ötürü

Sergilediğimiz hassasiyeti istismar ederek bunu fırsatçılığa çevirmekten utanmayanlar var.

Buradan kendilerine sesleniyorum:

Benim saygım, sana değil oturduğun koltuğadır.

Çünkü ben o koltuğun ilk ve gerçek sahibini tanıyorum.

Şahsına bu zamana kadar gösterdiğim saygıyı, o koltuğun gerçek sahibine duyduğum vefanın sadakası saymanı da temenni ediyorum.

Bu kadarı sana yeter, fazlası da zaten bana yakışmaz!

Değerli arkadaşlarım;

Vatandaşlarımıza olduğu kadar, seçmenimize karşı da bir sorumluluğumuz olduğu unutulmamalıdır.

Bunun hilafına bir hareket planı olan,

Başka türlü hesapları olan,

Veya İYİParti seçmeni dışında hesap verdiği başka bir makamı olan varsa bilsin ki, aramızda yeri yoktur.

Çünkü,milli mücadele zamanı ihanete merhamet yoktur.

Seçildiği oyların ne manaya geldiğini hala bilmeyen varsa,

O seçmenlerin verdiği meclis vazifesinin neyi gerektiğini anlamayan,

Yahut bu mücadeleyi vermek yerine, bundan kaçmayı tercih edenler varsa,

Size açık olan kapıların nereler olduğu malumdur.

O kapılarda, yakasında taşıdığı milletvekili rozetinin ağırlığını,

Kuyumcu tartısındaki rakamdan ibaret görenlere,

Aynı tartıyla gramajı yüksek rozetler takmak isteyenler de vardır.

Bize, cesareti ve şerefi 3 gram olanlar lazım değildir,

Bu parti siyasetçiyim diye poz kesmeye çalışanların fotoğraf stüdyosu değildir!

Biz, milletinden ve seçmeninden başka hiç kimseye bir borcu olmayanların,

Kafasına da bu memleketten başka hiçbir şeyi takmayanların partisiyiz

Bizi kuran ahlak ve vicdan budur.

Bize 2018 seçimlerinde bismillah diyerek

Bugüne kadar verilen oylar da bunun içindir.

Kimse kendisini, bu büyük vefanın ve alın terinin üzerinde görme cüretine kapılmasın.

Kimse Türk milletine,

Onun devleti, gafillerce ele geçirilmişken,

Onun varlığına karşı topyekün bir kalkışma yapılıyorken,

Kahve dedikodularıyla sosyal medya şovmenliği yaparak kahramanlığa kalkışmasın.

Niyeti iyi olanlar da, amellerini aynı iyilikte ölçsün ve biçsinler!

Aksine ihtiyacımız yoktur!

Bilinsin ki, kimler İYİ Parti içinde beyhude sorunlar yaratmak istiyorsa,

Onlar Türk milletine sorun diye bakıp sorun yaratanlarla bir ve aynıdır.

Ve bu mücadelenin otağı olan İYİ Parti’nin onlara ihtiyacı yoktur!

Benim de artık bunları hoşgörüyle karşılamaya tahammülüm yoktur!

Ve yine bilinsin ki

Hürriyeti 3 kişi getirdi

Kurtuluş Savaşı’na 19 kişi başladı.

Bugün burada kimlerle berabersem, yarınlarda da onlarla beraber olacağım.

Milletimiz Mahmut Şevket Paşa gibi soruyor, düşünüyor, kahroluyor!

“Vatan gidiyor! Millet mahvoluyor! Ne duruyoruz, biz de cesaret, biz de hamiyet yok mu?”

Soruyorum. Cevap verin!

Türk milletini bölmeye çalışıyorlar, böldürecek miyiz?

Cumhuriyeti yıkmaya çalışıyorlar, yıktıracak mıyız?

Türk yurdundan yurt istiyorlar, verecek miyiz? 

O zaman bugünden tezi yok

Gidenlerle değil, gelenlerle ilgileneceksiniz.

Türk milletine olan görevinizi sorumluluğunuzu unutmayacaksınız

İYİ Parti’yi bekleyen tarihsel göreve dört elle sarılacaksınız.

Unutmayın!

Tarih bizi, milletin kurtuluş yolunu açmaya memur,

Çağ bizi, milletin evini büyütmeye mecbur,

Devir bizi, milli mücadeleyi güçlendirmeye mahkum etmiştir.

O halde

Bu yolu birlikte yürüyeceğiz,

Bu evi elbirliğiyle büyüteceğiz,

Bu cepheyi inançla, inatla ve yüksek bir iradeyle genişleteceğiz.

Milletimize olan çağrımı tekrarlıyorum:

Sevdası Türkiye, kaygısı Türk milletinin geleceği olan, Cumhuriyet değerlerine bağlı ve sorumluluk sahibi herkesi bizimle birlikte mücadele etmeye davet ediyorum.

Nefislerimiz ayaklarımızın altında, ideallerimiz başımızın üstündedir.

Bu devran değişecek, bu düzen böyle gitmeyecek, tek adamlık son bulacaktır.

“Nâ-merd olayım bu çarka eğer minnet edersem,

Senin zulmünle kederlenirim mi sanırsın?

Allah’a tevekkül edenin yâveriHak’dır,

Bu gönül, bu millet, elbet bir gün olur şâd olacaktır.”

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Editör: Yüksel Ercan