Hayat bazen insanı bir girdabın tam ortasına bırakır: Çıkışı olmayan, her çırpınışın seni biraz daha içine çeken bir girdap... "Çaresizlik girdabı"

Bu girdap sessiz başlar. Küçük bir olay, bir söz, bir bakış... Belki sıradan bir gün gibi gelir önce. Ama farkına bile varmadan, sular çekilmeye başlar altından. Umut, bir zamanlar sana ışık olan o yüce duygu, yavaşça karanlığa gömülür. Her şey daha ağır gelir; nefes almak bile.
Sonra mücadele etmeye çalışırsın. Ama ne kadar çabalarsan çabala, her hamle seni daha derine sürükler. Çaresizlik böyledir işte: Sana çırpınmanın çözüm olmadığını hissettirir. "Vazgeç," der. "Bırak kendini." Ama vazgeçmek kolay değildir; vazgeçmek, insanın en büyük savaşıdır.
En zoru, bu girdapta yalnız olmaktır. Sesini duyurmak istersin, ama sesin boğulur. “Beni kimse görmüyor mu?” diye haykırırsın, ama kimse bakmaz. İnsan, girdabında kaybolurken, dünyanın dönmeye devam etmesi en acımasız gerçektir.
Ama biliyor musun? Çaresizlik girdabından kurtulmak için gereken ilk şey, tam da bu karanlıkta saklıdır. Çünkü girdap yalnızca direndiğinde seni içine çeker. Kendini bırakmayı değil, kabul etmeyi öğrenmek gerekir: kendi zayıflığını, insanlığını, hatalarını kabullenmek... Ve o girdabın bir parçası olmaktan korkmamak.
Her girdap bir noktada durur. Ve o noktada seni bekleyen şey, yeniden başlamaktır. Çaresizliğin girdabından çıkmak, hayatın sana verdiği en büyük armağandır: kendini yeniden bulmak.

En derin kuyular umut taşır,
Karanlıkta ışıklar yavaşça aşikar olur.
Bir girdap biter, yeni bir yol başlar,
Hayat yeniden başlar, her yarayı onarır.

Unutma, hiçbir girdap sonsuza kadar sürmez. Derinlerde kaybolduğunu düşündüğün an, ışık belki çok yakındadır. Çaresizlik girdabı seni içine çekse de, çıkış yolunu her zaman içinde taşır. Tek yapman gereken, onu bulmayı istemek.