Zamanın ince ince öğüttüğü bir dünyadayız artık. Eskiden bir selamla ısınan kalpler, şimdi dijital ekranların soğukluğunda kaybolmuş durumda. Bir zamanlar en kıymetli hazinemiz olan değerler, günümüzde unutulmaya yüz tutmuş, rafların tozlu köşelerine terk edilmiş gibi.

Saygı, sevgi, vefa, sabır… Ne çok anlam barındırırdı bu kelimeler. Bir büyüğün elini öpmek, bir komşunun kapısını çalmak, bir dostun derdini sahiplenmek… Bunlar sadece davranış değil, aynı zamanda birer mirastı. Şimdi ise, hızla akıp giden günlerin arasında bu değerleri ya unuttuk ya da umursamamayı seçtik.

Modern çağ bize çok şey sundu belki; teknoloji, bilgi, kolaylık… Ama karşılığında ne aldı diye düşündüğümüzde cevabı içimizde bir sızı gibi beliriyor: İnsani sıcaklığımızı, samimiyetimizi ve en önemlisi, insan olmanın o derin anlamını.

Bir zamanlar küçüğün büyüğe hürmeti, komşunun komşuya selamı, gencin yaşlıya yolda yardım etmesi sıradan değildi, kıymetliydi. Şimdi ise bu davranışlar garipseniyor. İnsanlık, hızla ilerlediği bu yolda değerlerini yitirmiş bir yolcuya dönüştü sanki.

Bugün çocuklar sokaklarda oynarken birinin elini tutmayı değil, telefon ekranında bir oyunda galip gelmeyi öğreniyor. Gençler sevmenin sabırla, özlemle ve sadakatle yoğrulmuş bir emek olduğunu bilmiyor. Çünkü biz onlara bu değerleri yeterince anlatmadık, belki de yaşatamadık. Sözlerimiz modernleşti ama yüreğimizdeki ses sustu.

Yitik değerler sadece toplumun değil, aynı zamanda bireyin de yalnızlaşmasına neden oldu. Oysa bir insanı insan yapan, başkasına dokunabilme yetisidir. Empati, merhamet, fedakârlık… Bunlar kaybedilince, kalabalıklar içinde bile yapayalnız kalır insan.

Ve şimdi, bu kaybolmuş değerlerin ardından bakarken içimizde bir özlem büyüyor. "Ah," diyoruz, "ah o eski günler…" Ama geçmiş sadece özlenmek için değil, örnek alınmak için de vardır. Bu yüzden her birimiz küçük de olsa bir adım atmalıyız. Bir tebessüm, bir teşekkür, bir yardım eli... Belki o zaman yitirdiğimiz değerlerin izini yeniden bulabiliriz.