Zaman, hayatımızın en büyük öğretmeni ve en hızlı yolcusu. Her anı bir hazine, her dönemi bir hikâye olan mazimiz, geçmişimizin aynasıdır. İnsan bazen bir şarkının ezgilerinde, bazen de eski bir fotoğrafın sararmış köşelerinde kendini bulur. Ah mazim! dediğimizde, aslında hayatın bize bıraktığı izleri yeniden keşfetmek isteriz.
Maziyi düşündüğümüzde çocukluk yıllarımızın masumiyeti gelir aklımıza. O küçük ayaklarla koşturduğumuz sokaklar, mahalle bakkalından aldığımız bir parça şekerin mutluluğu... Komşunun bahçesinden gizlice koparılan meyvelerin tadı bile bir başkaydı. Belki de akşamüstü dedemizin anlattığı masallar, bir başka dünyayı bize tanıtan kapılar olmuştu. Ah mazim! O günlerin saflığını bugün bulmak ne mümkün... Hayatın karmaşasında kaybolurken, o basit mutlulukların kıymetini şimdi çok daha iyi anlıyoruz.
Sonra gençlik gelir akla; umutlarla dolu, heyecanların zirvede olduğu zamanlar... İlk hayal kırıklıkları, ilk büyük sevinçler, kalbin daha önce tatmadığı duygular... Üniversite yıllarının bitmek bilmeyen muhabbetleri, hayata dair kurulan büyük idealler... Elbette bu dönemde yaşanan dostluklar, gönlümüzde en derin izleri bırakır. Kimileri zamanla uzaklaşır, kimileri ise bir ömür yanımızda kalır. Ama o günlerin en kıymetli yanı belki de geleceğin bu kadar belirsiz ve aynı zamanda heyecan verici olmasıydı. Şimdi geriye dönüp baktığımızda o telaşlı adımlara gülümsememek elde değil.
Mazinin izlerini sadece anılarımızda değil, etrafımızda da taşırız. Belki bir defterin arasına sıkışmış bir not, belki yıllardır duvarı süsleyen eski bir tablo... Her bir eşya, kendi hikâyesini saklar. Ne zaman o izlere dokunsak, zamanda bir yolculuğa çıkarız. Gözümüzü kapattığımızda kokusunu bile hissederiz o eski zamanların. Eski bir dostun sesi, çocukluk yıllarından kalma bir oyun, hatta belki yıllar sonra aynı tadı bulduğumuz bir yemek... Hepsi bizi mazimizle buluşturan anlık köprülerdir.
Maziyi düşünmek sadece mutluluklardan ibaret değildir. Acılar da vardır geçmişte... Gözümüzden akan yaşlar, içimizi yakan kayıplar... Ancak bu zorluklar, bugünkü halimizi yoğuran en önemli unsurlardır. İnsan, geçmişin acılarını birer öğretmen gibi görüp ders çıkarmayı öğrenir. Ah mazim! derken sadece güzel anıları değil, bizi güçlendiren o zorlu dönemleri de yâd ederiz.
Ah mazim! İnsan, geçmişiyle barışık olduğunda daha güçlü hisseder. Çünkü geçmiş, bizi biz yapan her şeyin toplamıdır. Hayatın hızla aktığı bugünlerde bazen bir durup geçmişe dönmek, ruhumuzun ihtiyacı olan en büyük sükûnettir. Mazimizi yâd etmek, hayata bir vefa borcudur. Geçmişte ne yaşandıysa yaşandı; hepsi bizi bugüne taşıyan basamaklar oldu.
Belki de geçmişin en güzel yanı, bizi geleceğe hazırlamasıdır. Mazimize baktıkça, hayatın ne kadar değerli olduğunu, her anın kıymetini bilmemiz gerektiğini hatırlarız. Ah mazim! dediğimiz her seferde aslında kendimizi, hayallerimizi ve yaşanmışlıklarımızı kucaklarız.
Bugün dönüp baktığımda, geçmişe bir selam göndermek isterim ama içimde bir sızı var. Yüreğimdeki özlem, kelimelere dökülemeyecek kadar derin... O anları tekrar yaşayamayacak olmak, bir hançer gibi saplanıyor kalbime. Mazimde kaybettiklerim, kavuşmayı dilediğim yüzler, bir daha asla dönmeyecek zamanlar... Hepsi, hatıraların tozlu perdesinin ardında duruyor. Ah mazim! Seninle ne çok şey yaşadık. Ama artık her hatırlayışımda sadece bir eksiklik, bir hüzün hissediyorum. Zaman elimden kayıp giderken, mazim de bir yük gibi sırtımda büyüyor...

Ah mazim, rüzgâr gibi geçti günlerim,
Sarardı anılar, soldu dünlerim.
Bir fotoğraf karesinde kaldı düşlerim,
Sesin yankılanır hâlâ içimde derin derin...