İstanbul büyükşehir belediye başkanı Ekrem İmamoğlu için istenilen siyasi yasak bugünlerde Türkiye’de tek gündem maddesi olma yolunda hızla ilerliyor.
İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı tam olarak üç kez kazanan Ekrem İmamoğlu’nun gönlünden Cumhurbaşkanlığını bilmeyen nerede ise yok gibi.
Bir “Ahmak” ifadesi üzerinden iki yıldan fazla ceza istenilen ve siyaseten 4 yıl süre ile men edilmesi düşünülen Ekrem İmamoğlu’nun siyaseten önünün kesilmek istendiği gün gibi ortada iken yapılanların ne kadar adaletli olduğu sorusu her gün biraz daha yüksek bir ifade ile seslendirilmiş oluyor.
Son dönemde siyasi yasak denildiğinde aklımıza iki önemli hadise geliyor.
Bunlardan birincisi 12 Eylül 1980 ihtilalini gerçekleştiren “Beşli Cunta”nın dönemin siyasi parti genel başkanlarının siyaset yapmasını engellemeye yönelik aldığı karardı.
Ardan geçen yıllar içerisinde yapılan referandumda halk siyasi yasakların kaldırılması yönünde oy kullanınca yasaklı olup ta rahmetli Alparslan Türkeş dışında başbakan olamayan hiçbir siyasi parti genel başkanı kalmamıştı.
Siyasi yasak denilince aklımıza gelen ikinci hadise de bilindiği gibi İstanbul Büyükşehir belediye başkanı iken Pınarhisar’da cezaevine konulan Recep Tayyip Erdoğan hadisesidir.
Cezaevi sürecinin başlaması ve sonlanmasından sonra siyasi yasaklı olan ve o günlerde Hürriyet gazetesinin “Muhtar bile seçilemez” şeklinde manşet yaptığı Tayyip Erdoğan ile ilgili olup biteni hepimiz birebir yaşamış insanlarız.
Türk seçmeni Tayyip Erdoğan ile ilgili “Muhtar bile seçilemez” dayatmasını duyar duymaz “millete rağmen siyaset yapılamaz” gerçeğini bir kez daha gördü ve Erdoğan’ı önce milletvekili sonra Başbakan en sonunda da Cumhurbaşkanı gibi devletin en üst makamlarına kadar getirmiş oldu.
Ekrem İmamoğlu ile ilgili fındık kabuğunu bile doldurmayacak bir “ahmak” ifadesi üzerinden siyaseten yasaklama gibi anlaşılmaz bir noktaya getirmek nasıl bir akıl tutulmasıdır..işin doğrusu anlayabilmiş değiliz.
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde siyasi yasağı yalnız vede yalnız millet koyar seçmen koyar.
Bizde “Partileri siyasetçiler kurar yaşayıp yaşamayacaklarına ise millet karar verir” şeklinde muhteşem bir ifade bulunmaktadır.
Çok zengin çok ünlü insanların kurduğu siyasi partilerin yüzde bir bile oy alamadıklarını hepimizi gördük.
Biz bu güne kadar masa başında alınan kararların sahada hiçbir işe yaramadığını görmüş bir gelenekten geliyoruz.
Siyaset yapmak isteyenlerin yolunu eften püften kesmeye çalışmak ilgili siyasetçinin çok kısa bir süre zaman kaybetmesine vesile olur.
Sonrasında ise siyasi yasağa uğramış siyasetçinin sahaya eskisinden daha kuvvetli bir şekilde döndüğü ile çok sayıda örnek olduğunu biliyoruz.
Bırakın siyasetçi ile ilgili kararları sadece millet versin.
Bir taraftan “Cumhur” diye nara atacaksınız diğer taraftan Cumhurun sesini kulak arkası yapacaksınız.
Böyle bir kararın millet nezdinde dönüşü çok ağır olabilir.
Bizden söylemesi.