Gazeteci Nedim Şener’in söylediğine göre 2014 Yılında Büyükşehir Belediye Meclisince Diyarbakır’ın bir meydanına Şeyh Sait ismi verilir.2016 Yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediye eş Başkanı Gültan Kışanak ve eş Başkan Fırat Anlı'nın gözaltına alınıp çıkarıldıkları mahkemede PKK terör örgütüne üye olmak suçundan tutuklamalarının ardından, Büyükşehir Belediyesine Etimesgut Kaymakamı Cumali Atilla kayyum olarak atandı. 2019 Yerel seçimlerinde HDP’den Belediye Başkanı seçilen Ahmet Selçuk Mızraklı yine terörle iltisaklı bulunduğundan İçişleri Bakanlığınca görevden alınarak Diyarbakır Valisi Hasan Basri Güzeloğlu onun yerine Kayyum olarak atandı

Nedense AKP Hükümetlerince atanan iki kayyum da vatan hainliğinden idama mahkûm edilen Şeyh Sait’in ismini o meydandan kaldırmıyorlar. Aksine Diyarbakır Silvan yolunu Elazığ’a bağlayacak olan 12 Km yolun adına da yine Şeyh Sait Bulvarı adı veriliyor ve kayyum vali bunu övünülecek bir marifetmiş gibi Şeyh Sait Bulvarıçalışmalarına başladıklarını ilan ediyor.

***

Mecliste Durum

Kayyum Vali’nin bu açıklamasından sonra, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, 27. Dönem İYİ Parti milletvekili İsmail Koncuk ve Vatan Partisi Genel Başkan yardımcısı, Kayyum Vali’nin bu açıklamasına büyük tepki gösteriyorlar.

İYİ Parti Sözcüsü Ankara Milletvekili Prof. Dr. Kürşat Zorlu, Diyarbakır'daki Şeyh Said Meydanı'nın isminin değiştirilmesi için Meclis'te İçişleri Bakanının cevaplaması isteğiyle soru önergesi veriyor.

Bunun Arkasından İyi Parti İstanbul Milletvekili Salim Ensarioğlu Şeyh Sait’e sahip çıkarak “İYİ Parti merkezden uzaklaşıyor” bahanesiyle partisinden istifa ediyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e bu konu hakkında sorulan bir soruya: “Olayı tarihçilere bırakmak lâzım, yakınlarının acılarına saygı duymamız gerekiyor” cinsinden cevaplar veriyor.

Aslında bu konu hakkında tarihçiler söylemişler söyleyeceklerini ama nedense yaklaşan seçimler dolayısıyla hain Şeyh Sait’e ilgi duyanların oylarını almak için ne AKP den bir ses çıkıyor, ne de anamuhalefet partisi CHP Genel Merkezinden. Oysa olay gayet açık ve net. Fransızların bir sözü vardır: “Biz kediye kedi deriz.” Hain Şeyh Sait bir katildir biz de Katile katil deriz…o kadar!

İşte size tarih, birinci ağızlardan nakledilen ifadeler:

“Mim Kemal Öke: “Musul meselesinin çözüme kavuşturulamadığı bir sırada bu ayaklanmanın çıkması İngiltere’ye yararlar sağlayabilirdi. Bir kere Türklerin Türkiye’deki Kürtler ile barış içerisinde yaşayamadıkları ortaya serilirse Türkiye’nin Kürt unsuru da bulunan Musul üzerindeki iddiasını zayıflatmış olurdu. Şeyh Sait isyanının İngiltere’ye sağlayacağı ikinci bir fayda da fırsattan istifade ile Irak’a karşı askeri bir harekâta girişmediği sürece, iç ayaklanma ile uğraşan bir Türkiye’nin Musul meselesinde direnmesini de güçleştireceğiydi ( 24).”

Cumhuriyet: İlla-i Vatan ismi teşkilatın görünen ismidir. Hakiki isim ise “Müdafaa-i Hukuk-u Hilafet-i Kübra’dır. Vahdettin firara karar verdikten sonra komite üyeleri de Romanya’ya firar etmiş ve bir otelde hilafet kongresi yapmışlar, kongre başkanlığını da Sabık Dâhiliye Nazırı Mehmet Ali Bey yapmıştır. Kongrede hilafet komitesinin yapacağı işler ve faaliyet projeleri görüşülerek bu hususa dair birtakım esaslar hazırlanmıştır.

Kongrenin aldığı kararlarından Vahdettin haberdar edilmek üzere Mehmet Ali San Remo’ya gitmiş ve verilen kararlar tasdik olunmuştur. Aynı zamanda komite memleketimizde suikastlar yapmak ve ihtilal çıkarmak için bazı tertibatta almıştır.

Bu arada hilafet kabinesinin de şekli belirlenmiş, bu şekle göre Mehmet Ali Sadrazam, Hamdi Harbiye Nazırı, Rıza Tevfik Maarif Nazırı, Hoca Sabri Şeyhülislam vazifelerini yürütecektir.

Konferansın aldığı kararları tatbik etmek için münasip bir zaman bekleniyor, her biri birer vazife alan kişiler birer birer memlekete gelerek faaliyete başlamışlardı. Bu sırada İstanbul teşkilatı tekrar talimat almak üzere Romanya’ya gidip gelen Sabık Yeniköy Daire-i Belediye Müdürü evrak ve vesikalar ile beraber yakalanarak tutsak edilir. Bu suretle yakalanan bu adamın üzerindeki evraklar meselenin hakikatini de ortaya çıkarmış oluyordu (13).

___________________________________________ (13) Cumhuriyet Gazetesi, 23 Haziran 1925, s. 1–2.

2. İSYANIN BAŞLAMASI VE YAYILMASI2.1. İsyanın Başlaması

Şeyh Said Piran köyüne gelmeden önce Bitlis’te tutuklu bulunan Cibranlı Halit Yusuf Ziya’ya bir adamını gönderir. Cibranlı Halit, Yusuf Ziya’dan isyan hazırlıklarını hızlandırmaları ve Diyarbakır üzerinden Suriye ile temasa geçmelerini istemiştir. Bunun üzerine Şeyh Sait de Hasananlı Halit’e Malazgirt üzerinden Bitlis’e gidip Cibranlı Halit ve arkadaşlarını kurtarma girişimine başlaması emrini verir. Şeyhin kendisi de ŞuşarGökoğlan nahiyesinin Kırıkan köyüne hareket eder. Zirkanlı Miralay Selim ve bölgenin bütün şeyh ve ağaları ile Karlıova’daki Cibranlı Baba, Kamil ve Hatoğulları yüzlerce silahlı adamı ile Kırıkan köyüne gelirler. Şeyh Sait burada “ Kurulduğu günden beridini mübiniAhmadi’nin temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi Mustafa Kemal ile arkadaşlarının kuranın ahkâmına aykırı hareket ederek Allah ve Peygamberi İnkâr ettikleri ve Halife-i İslam’ı sürdükleri için gayri meşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün İslamlar üzerinde farz olduğunu. Cumhuriyetin başında bulunanların ve Cumhuriyete tabi olanların mal ve canlarının şeraiti Gurra-i Ahmedi’ye göre helal olduğu vs.” şeklindeki fetvayı verir. Karlıova kazasının Kanireşköyüne gelen Şeyh Sait burada da aşiret reisleri ile görüşmelerde bulunup isyan için hazır olmalarını ister. Daha sonra Solhan’ın Melekan köyüne giden Şeyh Sait burada Şeyh Abdullah ile birlikte isyan planını hazırlar. Buradan ayrıldıktan sonra Çobakçor, Simsor, Darahani, Lice ve Hani’yi gezerek sonra da Piran’a gelir(9).

Bu bölgede büyük bir nüfuza sahip olan Nakşibendî Şeyhi Sait, Genç vilayetlerinde bir dolaşma hareketi yaparak gittiği her yerde devlet ve hükümet aleyhinde propagandalar yapmış ve hükümete muhalif olan aşiretlerle görüşmüştü. Şeyh Sait’in reisi olduğu Piran köyüne geldiğinde jandarmalar aranmakta olan asker kaçağı iki kişiyi fark ederek tutuklamaya kalkınca da jandarmalarla şeyhin adamları arasında çıkan çatışma isyanı erken de olsa fiilen başlatır(10).

______________________________________________ (9) Aziz Aşan, Şeyh Sait İsyanı, İstanbul, 1991, s. 11–12

(34)

Yalnız, isyan başlamadan önce evinin sarıldığı gören Şeyh Sait ile jandarma teğmeni arasında şöyle bir diyalog geçer. Şeyh Sait jandarma teğmenine haber göndererek;

“__ İstediğiniz adamlar benim yanımdadır. Şimdi bunları yakalarsanız benimşerefim ve haysiyetimi çiğnemiş olursunuz. Hükümetin kolu uzundur, bu suçluları istediği zaman yakalayabilir.” der. Buna karşılık Teğmen de şöyle karşılık verir:

“__ Bizim görevimizde bunları yakalamaktır. Bu iş için buraya geldik, yakalayıpgötürmek zorundayız.”Bunun üzerine Şeyh Abdurrahim araya girerek;

“__ İstediğiniz adamların hepside suçlu değiller. Bunların içerisinde suçluolmayanlarda vardır. İzin verin bunlar dışarı çıksınlar, ne yaparsanız yapın.” der veŞeyh Abdulrahim’in bu önerisi kabul edilir fakat ne olduysa o anda olur, Şeyh Abdulrahim subay ve erler üzerine ateş açar(11) .

Şeyh Sait ise Piran olayını Savcı Süreyya Beye şöyle anlatmaktadır: “ Birjandarma müfrezesi ziyaret kafilesi içinde bulunan iki kişiyi tutmak istemiş. Onlarda bir haneye girerek teslim olmamışlar. Silahla mukabele ederiz demişler. Bunun üzerine müfrezenin başındaki zabit efendi bana gelerek siz söyleyiniz teslim olsunlar dedi. Ricasını kabul ettim. Sonra o adamlara haber gönderdim. Teslim olmayız, biz ant içmişiz dediler. Zabite söyledim, bunlara ziyaret esnasında dokunma diye rica ettim. O da kabul etmedi. Sonra silah patladı, bir nefer vurulmuş, diğer jandarmalar da tutulmuşlar. İşte bu vaka üzerine oldu bu hadise” (13).

______________________________________________

(11) Uğur Mumcu, Kürt- İslam Ayaklanması (1919–1925), Ankara, 1991, s. 68. (12) Necip Fazıl Kısakürek, a.g.e. s. 36–37

(35)

2.2. İsyanın Yayılması

Şeyh Sait ve adamları kendilerine göre plan yapmışlardı. Bu plan gereğince isyan bölgelere ayrılmış ve bu bölgelere isyanı idare etmesi için komutanlar da belirlenmişti. Genel komutan Şeyh Sait idi. Hedef olarak da Telalu da toplanılacak, Diyarbakır’a taarruz edilecek, Lice’ye taarruz edilecek ve İzzet kuvvetleri de Lice alındıktan sonra Şeyh Sait’e katılacaktı (14).

1- Çobakçor Bölgesi: Bu bölgedeki isyancıları Şeyh Şerif komutasında Çan şeyhlerinden İbrahim ve Hasan tarafından yönetilecek. Çobakçor ele geçirildikten sonra Göykün ağalarının da desteği ile Elazığ’a doğru yürünecekti. Gezik ve Kığı boğazları tutulacak, askerlerin bu yönden gelmeleri engellenecekti.

2- Muş Bölgesi: Bu bölgedeki isyancılara Melekanlı Şeyh Abdullah kumanda edecekti.

3- Diyarbakır Bölgesi: Bu bölgenin de kumandanlığını Şeyh Sait kendisi üzerine almıştı. Kardeşi şeyh Abdulrahim de Maden’deki kuvvetlere komuta ediyordu. Abdulrahim Maden ilçesinden sonra Siverek’e doğru yol açacak, Siverek de Şeyh Sait’e bağlı Şeyh Eyüp tarafından ele geçirilecekti (15).

Ayaklanmacılar ilk olarak telgraf tellerini kesip haberleşme ağına son vermişlerdi. Aynı gün Piran’dan hareket eden Şeyh Sait 15 Şubat günü Genç vilayetine bağlı Piçar nahiyesinin Hakik köyüne varır. Bu zaman zarfında kendisine Paro oğlu Ömer Ağa kumandasında Butyanlı, Fakih Hasan oğlu Abdulhamid’in kumandasında Mistanlı, Ömer oğlu Haydar Ağa kumandasında Tavaslı, Tavberli Molla Ahmet kumandasında Silvanlı aşiretleri katılmıştır.

______________________________________________ (14) Genel Kurmay Belgelerinde Kürt İsyanları –ııı, İstanbul, 1992, s. 70. (15) Uğur Mumcu, a.g.e. s. 70.

(36)

Hakik köyünde Şeyh Said ve aşiret reisleri şu kararları almışlardır:

a) Genç vilayet merkezi Darahani zapt edilecektir.

b) Burada ekserisi Kürt olan kırk kadar jandarma mukavemet ederse silahla karşılık verilecek.

c) Ölenler şehit sayılacak

d) Çatışmada ölen düşmanlar için şeran kısas ve diyet mevzubahis değildir.

Şeyh Sait ve isyancılar 16 Şubatta Hakik’denDarahani’ye hareket ettiler ve gece yarısı şehre girdiler. Burada hiçbir direnişle karşılaşmayan isyancılar ilk iş olarak Ziraat Bankası kasasına el koydular (16).

İsyancılar yürüyüşlerine devamla Lice’ye bir buçuk saat mesafede Titek köyüne geldiklerinde Liceli Mehmet Şerif hoca tarafından karşılanmışlardır ve hoca Lice’ye o gece girmemesini aksi halde çok kan döküleceğini Şeyh Sait’e haber vermiştir. Sait, hocayı Lice’ye iade ederek, halka maksatlarını anlatmasını tembih etmekle beraber, Tilek köyünde ordugâh kurar. Neticede Lice’ye girmemeye karar verilir. Tam bu sırada şeyh Sait’in kardeşinden müjdeli bir haber alınır. Serdi köylü Şeyh Mehmet Methi, asiler üzerine sevk edilen bir piyade alayını Kıs ovasında bozarak Diyarbakır istikametinde geriye atmıştır. 21 Şubatta Lice’nin cenubundaki Hezan köyüne varan Şeyh Sait hükümet kuvvetlerinin Lice’ye yaklaşmakta olduklarını haber almış ve cephenin teşkilini tesri için emir vermiştir neticede alay elli kadar esir, bir miktar cephane bomba ve tüfek bırakarak çekilmiştir.

Muharebeden sonra Hari köyünde geceleyen Şeyh Sait’e Piran’ın milis kuvvetleri tarafından geri alındığı, Piran’daki asilere kumanda eden Öğretmen Fahrinin öldüğü, Hani’nin de tekrar hükümet tarafından ele geçtiği bildirildi. Darahani ile muvasalasının kesilmemesine çok ehemmiyet veren Şeyh Sait, bu raporları alır almaz 22–23 Şubat gecesi kuvvetlerini Hani civarındaki alay üzerine sevk etti. Başlayan muharebe neticesinde alay bir batarya, top ve mermilerini bırakarak Diyarbakır istikametine çekilmeye başladı. Gece asiler, 26 Şubat sabahı da Şeyh Sait Hani’ye girdi.

______________________________________________ (16) Aziz Aşan, a.g.e. s. 12

(37)

Şeyh Sait Hani’ye girer girmez Kaban civarına Yarbay Cemil komutasında bir süvari alayı yetiştiğini haber aldı. Derhal kuvvetlerini toplayan şeyh, bütün alayı pusuya düşürerek esir aldı. Şeyh Sait Diyarbakır istikametinde çekilen piyade alayının Ali Bardak köyünde yeniden mevzie girdiğini haber alınca kuvvetlerini hemen Ali Bardak üzerine sevk etti. 28 Şubatta mevcudu 80 kişiye inmiş olan alaya taarruz edildi ve müfreze kaçırıldıktan sonra Ali Bardakta toplanıldı.

Görülüyor ki bütün vilayet merkezi, valisi, memurları, jandarması hiçbir tedbir almadan, hiç karşı koymadan asilerin eline geçmiştir. Hâlbuki isyandan vilayetin haberi vardır. İsyandan çok evvel Çobakçor’da Mehmet Zeki isminde fedakâr bir Türk öğretmeni İçişleri bakanlığına telgrafla malumat vermiş ve devlet aleyhine hazırlanan isyanı bildirmişti fakat durumu Ankara’ya bildiren öğretmen Mehmet Zeki Şeyh Sait ile işbirliği yapan Genç Valisi, Çobakçor kaymakamı ve hâkim Bağdatlı Rıza’nın telkinleriyle hapse atılır. Genç valisini ikaz eden yalnız Çobakçordaki Türk öğretmeni olmamıştır. Birinci Millet Meclisinde vatanına hizmet ettikten sonra ikinci meclise seçilmeyen Genç milletvekillerinden Hamdi de daha 1924 de içişleri bakanlığına isyan hazırlıklarını ve nahiye müdürlerinden Tayyib’in Şeyh Sait ile muhaberede bulunduğunu ve İngiliz emeline hizmet ettiğini ihbar etmiştir(17).

Piran’da 13 Şubat 1925 tarihinde başlayan isyan vakası meydana geldikten sonra isyana iştirak edenler derhal telgraf hatlarını keserek haberleşmeyi durdurmuşlardı ve hükümete karşı isyan ettiklerini ilan etmişlerdi. Aynı günün gecesinde başka bir şeyh tarafından Genç cephanesine ve jandarma binasına saldırı olmuş, Çobakçorda da aynı şekilde hükümet konağına bir saldırı meydana gelerek hükümet konağı isyancılarca ele geçirilmişti. Böylece Genç, Çobakçor, Hani, Lice ve Palu kasabasında isyan mıntıkası şeklini almıştır (18).

_______________________________

(17) Behçet Cemal, Şeyh Sait İsyanı, İstanbul, 1955, s. 27–32. (18) Vatan Gazetesi, 26 Şubat 1925, s. 1.

(38)

Şeyh Sait ise isyan hadisesinin yayılmasını şöyle anlatmaktadır: “ Piran’da vukubuluna çatışmadan sonra ben artık köyde kalmadım ve döndüm. Yolda esnayı avdette kafileye birçok kişiler iltihak ederek galeyan gösterdiler ve sonraki hadiseler bu yüzden oldu.”

İsyanın başına geçme gerekçesini de şöyle açıklamaktadır: “ Onlar çoktu vesilahları vardı beni dinlemiyorlardı. Onlar beni zorladılar. Ben de kaderim olarak onların içinde bulundum” (19).

Bu gelişmeler olurken diğer cephelerden de Şeyh Sait’e olumlu haberler geliyordu. Şeyh Şerif Çobakçor ve Palu’yu aldıktan sonra Elazığ üzerine yürüdü. Elazığ’ın savunmasını üstlenen 17. Tugay komutanı Albay Osman Beyyurdu tepelerini tutu. Bu tepelere doğru ilerleyen isyancıların üzerine ateş açılarak ilerleyişleri durduruldu. Daha sonra toparlanan isyancılarla şiddetli çarpışmalar oldu. Hükümet kuvvetleri epey kayıp vererek geri çekildiler. Elazığ’a giren isyancılar hapishanedeki mahkûmları serbest bırakıp Malatya üzerine yürüme kararı aldılar. (20)

Vali Hilmi Bey, Elazığ’ın asiler tarafından nasıl ele geçtiğini 10 Nisan 1925 tarihli Cumhuriyet gazetesine verdiği beyanatta şöyle anlatmaktadır:

“ Asiler Gençten ve Çobakçordan sonra yavaş yavaş Palu’ya doğru yürüdüler.

Asileri Murat nehrinin garbına geçirmemek için Havik geçidine bir müfreze gönderdik ve bu müfrezeyi sonradan takviye ettik. Fakat 23 Şubat sabah saat dörtte Havikte telgraf konuşması kesildi. Saat on bire kadar duruma dair hiçbir haber alamadık. On birde oğlumu otomobil ile keşfe gönderdim. Bir saat sonra dönen oğlum asilerin merkeze yani Elazığ’a yirmi kilometre mesafede Abusi köyüne geldiklerini haber verdi.

Bu durum üzerine Osman Bey Harput şarkındaki Kayakara mevkiinden itibaren kesrek köyüne kadar birbirine bağlı olarak uzanan tepelere top, makineli tüfek ve katırlı

_____________________________________________ (19) Dünya Gazetesi, 15 Nisan 1925.”