Ülkemizde günden güne bir ahlak, din ve değer dezenformasyonu yaşıyoruz. Oysa ülkemizi yaklaşık çeyrek asırdır siyasal İslamcı, dine, ahlaka ve değerlere önem verdiğini söyleyen ve bununla birlikte iktidar olan hükümet yönetiyor. 
İlk çıkış noktalarında hakikaten kulağa çok hoş gelen söylemleri vardı. Manevi duygulardan, yoksulluktan, yolsuzluktan şikâyet ederek düzeltme sözü veren bir düşünceyi iktidar yaptı bu millet. Evet, ilk beş yılı da hakkını yemeyelim bu eksende yürüdüler.
Sonrasında sanırım çıraklık dönemi bittiğinde ve devleti anladıklarında neler yapmaları gerektiğini de planlamaya başladılar. Yani kısaca ilk on yıllarında ustalık dönemleri başlamış oldu. Ustalık demek, öğrendiği ve düşündüğünü daha kolay ve hızlıca hayata geçirmek olmalıydı.
Ancak, işin içine finans girince para kazanma dönemi başladı. Müteahhitlik yolu açıldı, sermaye oluşmaya başladı. Sermaye oluşunca da ahlaki dezenformasyon başladı.
Siyasal İslam’da hatta İslam’da manevi değerler ön planda olur. Bu işin doğasında var zaten. Ancak, İslam’a göre haram olan alkol, uyuşturucu, sigara vb. topluma zararlı olan bu alışkanlıklardan vaz geçildi mi? Hayır. Üstelik bu mekanizmadaki finansal getiri iyi hesaplanarak sürekli zamlarla ve KDV ve benzeri vergiler yüklenerek devlet gelirleri kalemi bu sayede güçlendirildi. E o zaman nerede kaldı İslam ya da Siyasal İslam söylemleri. Bu maddelerin üretimini mi, satışını mı yasakladık? Nesine engel olduk? Devlet eliyle teşvik edildi. 
Kumar oynamak İslam ve Siyasal İslam görüşüne göre haram ve yasak olması gerek. Özellikle devlet eliyle kurulmuş adı Milli Piyango şans ve talih oyunları denilen ve yakın zamanda da özelleştirilen ama devlet olarak vergi ve kâr payı gibi finansal getirisi bulunan bu kumarhanelerin kontrolsüz bırakılması ve özellikle çocuk ve gençleri tuzağına düşüren bu uygulamaları devlet neden yasaklamaz? Bu oyunlar sayesinde binlerce aile dağıldı, insanlar esir edildi. 
Fuhuş, cinsel istismar, cinsel taciz vb. durumlar İslam’a hatta Siyasal İslam düşüncesine göre de yasak. Ama gel gör ki son on beş yılda ülkede fuhuş, cinsel taciz ve istismar olayları zirveye koşuyor. Gün geçmiyor ki, TV kanallarında bu nedenle birçok insan mağdur edildi haberleri yayınlanmasın. Özellikle çocuk istismarları da cabası. Bu konuda yaşamını yitiren ve kasten öldürülen yavruların günahı neydi? Bir İslam ülkesinde bu görüntülerin ve olayların yaşanıyor olması hangi mantıkla açıklanabilir?
Şimdi çıkmışız ortaya din de din. İyi güzel de dinin gereklerini gerçekten uygulayabiliyor muyuz? Hatta son günlerde eğitim alanında yapılmaya çalışan değişikliklerle bilimsel eğitim vermesi gereken okulları bile din kıskacına sokmak derdindeyiz. Milli Eğitim Bakanı ve ilgili müdürlükleri sanki Diyanet İşleri Başkanlığına bağlıymış gibi çalışmalar sürdürüyorlar. Son bir yazıya göre beş yıl Eğitim Fakültesinde okumuş onlarca yıllık uzmanlık alanı olan öğretmenleri camilerde seminerler alacakmış! Bu mu bizim din ve ahlak anlayışımız ya da Siyasal İslam veya İslam Dini anlayışımız?
O zaman ortaya şu sonuç çıkıyor, Millî Eğitim Bakanlığı’nı kapatalım ve eğitim-öğretim vb. işlerin sorumluluğunu tümden dua okumasını dahi bilmeyen başkanı olan Diyanet’e verelim. O zaman Milli Eğitimi de kolaylıkla yönetmiş oluruz.
Bir başka konu da uyuşturucu çeteleri, tehdit çeteleri ve mafyanın ülkemizde cirit atması. Devlete baş kaldırısı ve devletin memuruna, polisine kurşun sıkması ve pervasızca sokakları korku cehennemine çevirmesi. Ne yazık ki bunlara da dur diyemiyoruz. Çünkü engelleyici yasal düzenlemeleri yapması gerekenler görevini yapmıyor. Yasa tekliflerini meclis gündemine getirmiyor.
İşte şimdi soruyoruz, bu ülke nereye koşuyor?
Kumar geliri, alkol geliri, fuhuş geliri (turizm eksenli) ile Müslüman vatandaşlara verilen hizmetler caiz midir?
İşte, dezenformasyon yaşanıyorsa bunda sorumluluk direkt devleti yönetenlerdedir. Bu durumun bir an önce çözülmesi gerekir. Bu kötü koşunun sonu belli değil. Her an bir uçurumdan aşağıya yuvarlanma ihtimalimiz çok ama çok yüksek. Umarım çok geç olmadan bu zararlı durumlardan kurtulma şansını yakalarız.