İnsan, dünya hayatında pek çok iş yapar, hedefler belirler, hayaller kurar. Kimi maddi kazanç peşinde koşar, kimi şöhretin, makamın, gücün peşinden gider.

Oysa bir müslüman için asıl gaye, Allah'ın rızasını kazanmaktır. Çünkü dünyadaki her şey fanidir; mal, mülk, mevki, hatta ömür bile bir gün sona erecektir.

Geride kalan tek şey, Allah için yapılan amellerdir.
Allah rızasını gözetmek, hayatımızın her anına anlam katar.

Bir müslüman çalışırken, ailesiyle ilgilenirken, ibadet ederken, hatta bir tebessümle insanlara iyilik ederken bile bu niyetle hareket etmelidir.

Çünkü niyetler amellerin özüdür.

Bir iş, Allah için yapıldığında bereketlenir, insanın kalbine huzur verir. Aksi halde, yalnızca dünyalık beklentilerle yapılan işler, kısa vadeli mutluluk verse de uzun vadede bir boşluk hissi bırakır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Ameller niyetlere göredir" buyurarak niyetin önemine dikkat çekmiştir.

Eğer bir insan, kazandığı rızkı helalinden elde edip ailesine bakarken bunu Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yaparsa, bu da bir ibadet olur.

İlmiyle insanlara fayda sağlayan biri, eğer bunu Allah için yaparsa, ilmi onun için sadaka olur.

Bir tebessüm bile Allah rızası için olduğunda sevaba dönüşür.
Dünyada pek çok imtihanla karşılaşırız.

Bazen zorluklarla mücadele eder, bazen başarılar elde ederiz. Ama unutmamalıyız ki, gerçek başarı Allah katında değerli olmaktır.

İnsanlardan övgü almak, takdir görmek, dünyevi kazanç elde etmek önemli değildir.

Asıl önemli olan, Allah'ın rızasına nail olmaktır.

Çünkü Rabbimiz, kullarına karşı sonsuz merhamet sahibidir ve kim samimiyetle O'na yönelirse, onun yolunu açar, hayatına bereket verir.
Sonuç olarak, hayatımızın her anında, her işimizde Allah’ın rızasını gözetmeliyiz.

Yaptığımız her şeyde "Rabbim bundan razı olur mu?" diye kendimize sormalıyız.

Eğer bu soruya gönül rahatlığıyla "Evet" diyebiliyorsak, işte o zaman gerçek kazancı elde etmişiz demektir.

Çünkü insan ancak Allah’ın rızasını kazandığında, dünya ve ahiret saadetine ulaşabilir.