Ardahan'a gitmek için çıktığım yolun yorgunluğu sonucu, köftesi ile ünlü Akçabaat'ta bir anda girdiğim ara sokakta karşıma çıkan oteli görünce, “yorma kendini daha fazla,  güzel bir gece yaşa, dinlen sonra devam et” diyen duygularla kendimi iki yataklı odada buldum.


Okulları olan bakanın başında bulunduğu Milli Eğitime ait olduğunu öğrendiğim Uygulamalı Otelin bahçesine park ettiğim aracıma balkondan bakarken, onunda benim gibi hayli yorulduğunu, dudaklarımın arasından sızan sigara dumanı gibi, ön kapağından çıkan dumanları görünce,hem üzülüyor hem de gülümsüyordum, sevdiğim ama beni çok yoran, ama mutluluklar veren İstanbul'dan uzaklaşmanın duygusu ile geride bıraktıklarımı düşünüp, nefes almakta zorlanırken...


Ve düşünerek girdiğim duşta, sıcak suyun altında başka bir dünya ya dalıp giderken, kapanan gözlerime teslim olup girdiğim yatakta kesintisiz bir uyku ile dalıp gittiğimi ve sabahın ilk ışıkları ile açtığım gözlerimin ne aradığını düşünürken, aşkım dediğim yazılarımı, haberlerimi de unuttuğumu hatırlayıp, çıktığım yataktan alelacele çantasından çıkardığım bilgisayarımın da bana küsüp, kızmış gibi açılmadığını görünce, “haklı” deyip, gülümseyerek yüzüme su vurmak için geçtiğim lavaboda ki aynanın niye gülmüyor yüzün, ne bu halin diyordu adeta.


Yüzüme vurduğum serin su ile kendime gelip, toparlanmaya çalışıp, özlemle sevgiliye sarılır gibi alelacele sarıldığım bilgisayarımın gülümsercesine açıldığını ve “yaz sen yazılarınla mutlusun” derken, yazmaya hazırlanırken, kendimi bulduğum salonun dış kapısı esen rüzgârın etkisiyle açılıp, kapanırken, sanki beni davet ettiğini anlıyor ve kendiliğinden ona doğru yürüyen ayaklarımın beni götürüp, oturttuğu masaya geçince, masanın üstü ve etrafının çiçeklerle dolup, taştığını, güzel bir kokunun burnuma gelmesiyle görüyor, anlıyordum.


Ve bu güzel ortamda yazmanın daha mutluluk verdiğini hissedip, yazmaya başlıyorum.


Yazdıkça rahatladığımı, rahatladıkça üzerimdeki ağrılığı atmaya çalışırken, bugün 6 Mayıs olduğunu ve benim de denizleri hatırlatan masmavi Karadeniz'de olduğumu da hatırlıyor, baktığım ve bulundu denen doğalgazın nerede olduğunu düşünüp, gündemimden uzaklaşıp, hala inanmadığım ve darbe dönemlerini geçen saçma korona yasakları ile tartışan ülke gündemine dönüyorum.


Lokanta, cafeleri kapattıran cumhurbaşkanının sarayda dini liderleler bir araya geldiğini, eli arkasında gezen İmamoğlu hakkında açılan saçma davanın konuşulduğu, cadde, sokaklar gibi yollarında bomboş kaldığı ülkede bunlar yaşanırken, dünyada da önemli gelişmelerin olduğunu, başta Kolombiya'da olmak üzere, birçok ülkede yaşanan gerginliklerin iktidarlara karşın kitlesel protestoların, ölüm ve gözaltıların arttığı haberler eşliğinde duygularımı öteleyip, kendimden uzaklaşmaya çalışırken işime, mesleğime sarılıp işimin gereği olan gazetecilik mesleğimden kopmamam gerektiğini bana hatırlatan bir mesaj ile kendime geliyorum.


Bu mesaj geçtiğimiz gün yaşanan ve birçok evin çatıları olmak üzere damı, bacasını dağıtan fırtınanın verdiği zararların devlet tarafından karşılanmadığı ve insanların mağdur olduğunu anlatırken, bu yönde yaptığım bir haberin sonuç verdiğini yine aynı yoldan ulaşmaya çalıştığım Ardahan valiliğinden gelen bir mesajla sorunun olmadığını ve gerekli katkının sunulacağını anlatan mesaj ile anlayıp, mutlu oluyordum, onca özel sorununum ve sıkıntımın arasında işimi yine de yaptığımı anlayıp, gül bahçesinde yazdığım yazımı bitirip,  yeniden kendime gelerek tekrar yola çıkmak için hazırlanırken...