Bugün cehennemi yaşayan Filistin halkını ve cehennemi bu insanlara yaşatan İsrail gerçeğini anlayabilmek için tarihin arka sayfalarını çevirmemiz gerekiyor.
“Siyonizm” teriminin esas kökünü oluşturan “Siyon” sözcüğü, Musevi tarihinin ilk çağlarından beri Kudüs ile eşanlamlı olarak kullanılagelmiştir. Bu kelimeye Filistin’deki 1. Musevi tapınağının Babilliler tarafından yıkılmasından sonra özel bir anlam verilmiş, “Siyon” yurtlarından kovulmuş Yahudi halkının Filistin’e dönme arzu ve özlemiyle bir duygu hazinesi oluşturmuştur.
Musevilerin Siyon dedikleri Kudüs ve dolaylarına tekrar geri dönme hayali ve o kutsal topraklarda Süleyman (Salamon) tapınağını yeniden inşa etme hülyası, Eski Ahit’in ana prensibini oluşturur.
Eski Ahit’e göre Tanrı, (Yahuda) kutsal toprakları kıyamete kadar tasarrufunda bulundurmak üzere İbrahim (Abraham) peygamber ve ümmetine adamıştır. Bu inanç Yahudilerin benliklerine öylesine kazınmıştır ki, dünyanın dört bir yanına dağılmış ümmetini Kral Davut’un altı köşeli yıldızı etrafında toplayacak ve onlara kutsal topraklara kadar önderlik edecek bir Mesih’in gelmesini büyük bir sabır ve tevekkülle beklemeye razı edecektir.
1800’lü yılların ikinci yarısında milliyetçilik akımları Avrupa’da tesirini gösterirken, aynı kıtada ancak değişik ülkelerde yaşayan Musevilerin fikri gelişiminin de bu akımın etkisinin dışında kalması düşünülemezdi.
(1795-1874) yılları arasında yaşamış, Hahamlık yapan Prusyalı aydın bir din adamı Zevi Hirsch Kalischer: “İtalyan, Polanyalı ve Macarlardan örnek alalım. Diğer halklar ulusal gururları için uğraşırken biz Tanrı adına Siyon’u ele geçirme davasına başlamakta daha ne kadar bekleyeceğiz?” diyordu.
Yahudiler, Avrupa’da hangi ülkede yaşarsa yaşasın, hangi ülkenin vatandaşı olurlarsa olsunlar yine de hor görülüyor 2. Sınıf vatandaş muamelesi görmekten kurtulamıyorlardı. Odesa da doğmuş, Kırım savaşındaki çalışmalarından dolayı Rus Çarı tarafından ödüllendirilmiş olmasına rağmen Doktor Leib Pinsker, (1821-1891) doğuda ve batıda bunca aşağılanma ve hor görülmelere tepki olarak: “Kendi Kendine Kurtuluş” kitabını yayınlamıştır.
Dr. Pinsker kitabında, Yahudi sorununun çözümü konusunda Filistin’de Kolonizasyon’un şart olduğunu, bunun içinde Batılı ülkelerde “Kolonizasyon” diplomasisi yürütülmesini savunuyordu. Bu diplomasinin temel amacının batılı diplomatları Siyonizme inandırmak, Filistin’de Yahudilere ulusal bir yurt kurmak için Batılı ülkeler ikna edilmeliydi. Batı’nın Siyonizmi kabul etmesi demek; Avrupa’nın üzerinde nüfuz sahibi olduğu Osmanlı Devletine Filistin’de Siyonistlerin isteklerine kavuşabilmeleri için gerekli baskıyı yapması demekti.
Pinsker’in düşüncelerini benimseyen Musevi toplulukları kısa zamanda mahalli cemiyetler kuracak ve bu cemiyetler adını Tarihe: “Siyon Aşıkları” olarak yazdıracaklardır. Rusya ve Doğu Avrupa’da hızla yayılan bu derneğin: 1882-1883 yıllarında sayıları 12 iken, 1889-1890 yıllarında sayılarını hızla 138’e çıkarmışlardır.
Pinsker, dağınık dernekleri tek merkezde toplamak ve ortak bir eylem planı çizmek amacıyla 6 Kasım 1884 te Slezya’nın Katoviçe kentinde 5 gün sürecek bir Kongre topladı. Kongreye Batı’dan biri Paris’ten, ikisi Londra’dan 3 kişi katılmıştı. 30 delegeden oluşan diğerleri Doğu Avrupa ve Rusya’dan gelmişlerdi. Bu kongrenin haricinde Avrupa’nın değişik bölgelerinde 3 Kongre daha yapılmış üç Kongrede de cemiyetin maddi sorunlarının haricinde başka konu görüşülmemiştir.
Şunu akıldan çıkarmamak lâzımdır ki, Filistin’den kovulup dünyanın dört bir yanına dağılmış Museviler, Filistin’le bağlarını hiçbir zaman koparmamışlardı.
*Not: Bu yazı serisinin hazırlanmasında Prof. Dr. Mim Kemal Öke’nin: (Kutsal Topraklarda Siyonistler ve Masonlar) kitabı ile Tarihçi Mustafa Armağan’ın: (Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı) kitaplarından faydalanılmıştır.
Devam Edecek