Japonlar, eleştiri yaparken "size bir armağan vereceğim" deyip, yanlış gördüğü konuda uyarısını yaparlarmış.

Uyarıyı alan karşıdaki kişi sanki bir hediye almış gibi teşekkür ederim dermiş. 


Öğretmenlerin en iyi eleştirmeni öğrencileridir.

Gerek sınıfta, gerekse sınıf dışı etkinliklerde öğretmenler çoğu zaman sadece öğrencileriyle birliktedirler.

Bu şartlarda öğretmenlerin tutum ve davranışlarını en iyi değerlendirebilecek kişiler öğrencileridir.

Öğretmenlerin çoğunluğu hatalarını öğrencilerden duymaktan memnun olacağını söylerken, öğrencilerin büyük bir çoğunluğu ise tam tersine öğretmenlerin hatalarını görmek ve kabul etmek istemediklerini düşünmektedirler.
 

Yapılan araştırmada “Öğretmenlerimiz, hata ve eksiklerini uygun bir dille kendilerine söylememizden memnun olurlar mı.” sorusuna "Evet" diyen öğrencilerin oranı yüzde 29 dur.


İnsanın hatasını görmesi kolay değildir, hatasını kabul etmesi ise hiç kolay değildir.

Kişi eğer eleştiriye açıksa ve çevresindekilerin kendisini eleştirmesinden memnun oluyorsa hatalarını görmesi ve onları kabul etmesi kolaylaşır.


Hepimizin zayıf noktaları, aklımızın yumuşak bölgeleri vardır. Ancak aşırı hassas biri için en ufak bir eleştiri bile bir tokmak sesi gibi gelir.

Yapılan yorumları ardımızda bırakmayı beceremez, sırtımızda taşımayı sürdürürüz.


Hatalarımızı gösteren eksiklerimizi tamamlamaya yanlışlıklarımızı düzelten insanlara kızmamalıyız.

O insanlar sayesinde bir çok yanlıştan kurtuluruz. 


İnsanın kendini eleştirmesi çok önemlidir.

Eleştirilere açık olmak insanın kendisini geliştirmesinin yolunu açar

Eğer eleştiriden korkuyorsanız, dünyadan hiçbir şey yapmadan geçip gideceksiniz demektir. 


Tenkit edilmek istemiyorsan hiçbir şey söyleme, hiçbir şey yapma, hiçbir şey olma. 
BİR ŞİİR
20 YAŞ 35 YAŞ 40 YAŞ VE BUGÜNKİ BEN
-Şunları bir araya toplayayım. 
Bir güzel muhabbet edelim- diye düşündüm.
Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.
Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.
Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.
Geldiler.
20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.
Birden 20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum.
40 yaşımın karşısına da, ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
Yatıştırayım dedim.
-Sen karışma moruk- dediler. 
Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
Evin de içine ettiler.
Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine…

(CAN YÜCEL)