Yusuf Akçura 1904 te üç tarz-ı siyaseti yazarak aslında yüzyıllardır devam eden bir tartışmayı alevlendirmişti.

Harbiye yıllarında Necip Asım Yazıksız'ın, Veled Çelebi'nin, Bursalı Tahir Bey'in Türkçülük fikrine ait yazıları ile İsmail Gaspıralı'nın Bahçesaray'da yayımlanan ve bir ara İstanbul'da da dağıtılan Tercüman Gazetesi Türkçülük fikirlerinin oluşmasını etkilemişti.

1897 yılında Malumat Dergisi'nde yayımladığı "Şehabettin Hazret" adlı ilk makalesini Rusya Türkleri ile Osmanlı Türklerini tanıştırma amacıyla kaleme almış ve Türkçülük fikirleri nedeniyle ordu ile ilişkisi kesilmiş  Fizan’a sürgün edilmişti.

Mısır’da yayımlanan “üç tarz-ı siyaset”, Türkçülüğün manifestosu olarak kabul edilir. 

32 sayfalık Üç Tarz-ı Siyâset makalesinde Akçura,Osmanlı İmparatorluğunun tekrar toparlanabilmesi için üç ana görüşün bulunduğunu (Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük) ve bunlar arasında en uygununun Türkçülük doktrini olduğunu savundu Osmanlıcılığı artık uygulanamaz olarak değerlendirip reddetti.

İslam'ın ise Türkçülükte karşılığı bulunmayan "kuvvetli teşkilât ve heyecan" sahibi olduğunu ifade edip, İslam'ın Hristiyanlık örneğinde olduğu gibi içinde milliyetlerin gelişmesine izin verecek şekilde değişmesi gerektiğini savundu.

O yıllarda Osmanlı’da bir çok millet bağımsızlık istiyor, ayrılıkçı gruplar ve milletler ile mücadele devam ediyordu.

Kurucu millet yani Türk Milleti ise yok sayılıyor, aşağılanıyor, devlet azınlıkların kontrolünde yalpalıyordu.

Bu nedenle Türkçülük ve Türk Milliyetçiliği ile ilgili tüm fikirler gibi Akçuralının yazdıklarında çok ciddi bir saldırıya maruz kaldı. Galiba Türk Milliyetçiliğinin kaderi ve genlerine bu dışlanma ve yok sayılma, acı çekme işte o yıllarda girmiş oldu.

Yusuf Akçura Milli Mücadelede görev yaptı.1931 yılında bizzat Atatürk tarafından “Türk Tarih Kurumu Başkanı”  yapıldı.

İlk tarih kongresini yönetti.

Türk Milliyetçiliğine bakışı Osmanlıcılık, İslamcılık dışında bir başka yolun yani Türkçülük yolunun olduğu şeklinde olan Akçura, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin ana omurgasında belkide yüzyıllar sonra ilk kez Türklerin bulunmasında fikirleri ile görev aldı.

Yüzyıllar boyunca fikren Osmanlı tebası milliyet yerine dini referanslar ile yönetilmişti. İmparatorluk azınlık çoğunluk ve milliyete bakmaksızın büyüyebileceği sınırlara kadar tüm vatandaşlarına mümkün olduğunca aynı davranmış, enderun yolu ile yönetici sınıfı devşirmişti.

Şehir devletlerinden, imparatorluklara geçilen o yüzyıllar boyunca bu konu yöneten ve yönetilen arasında sorun yaratmadı.

Rönesans sonrası Avrupa’da başlayan milliyetçilik akımları aslında Osmanlı’da farklı din yada etnik grupları değil aslında imparatorluğun asıl halkı olmasına rağmen aslında belkide en çok yok sayılan Türklerde önemli etkiler yarattı.

Kapitülasyonlar, yabancılara tanınan ayrıcalıklar nedeniyle bu milletler savaşmaz ve ölmez iken, yüz yıldan uzun süren savaşlar için sadece Türk tebası şehit oluyor, ama dönüşte ganimet bu azınlıklara kalıyordu.

Devletin asıl sahiplerinin bu yaşadıkları Akçura da dahil bir çok Türkün dünyaya bakışını değiştirdi. Bu değişim Cumhuriyetin kuruluşunda da çok etkili oldu ve kurucu iradenin Türklük kavramını yeniden tanımlaması ile hakim millet ve ona ait bilinç Türkiye Cumhuriyetinin asıl taşıyıcı kolonu oldu.

Bu eksen sapması en çok Avrupa için tehlikeydi. Çünkü Türk ışığı ile bir çok sömürge ülkesinde kıpırdanmalar başlamıştı.

Eğer engellenemez ise bir çok sömürge bağımsızlığını ilan edecek cesareti bu Türk Milliyetçiliğinin başarısından bulabilirdi.

Bu gelişmenin durdurulması için özellikle Atatürk’ün vefatından sonra Milliyetçilik, Türkçülük, Turancılık fikirleri üzerinde bir çok  spekülasyon yaratıldı. Aslında olmayan suni farklar, kavgalar ile milliyetçiler bölündü, parçalandı, hatta ülke için tehdit sayılarak cezalandırıldı.

Bu meseleleri uzun uzun konuşmamız gerekiyor.

Yazımızın diğer bölümlerinde dilimiz döndüğünce işte bu cambaza bak masallarını anlatmaya çalışacağız.

Türk Milliyetçiliğinin bu cendereden çıkmasının Türkiye’nin kurtuluşu olduğuna inandığımız içindir tüm çabamız.

Türkler olmadan bu dünya daha az sorunlu olabilir ama asla adil ve güzel olamaz.