Kutlaya, kutlaya bitirdiğimiz günlerin bir yenisini daha kutladığımız bugün ne yazılır bilmem diye düşünürken sağ olsun facebook sayfamın anılar diyerek önüme getirdiği bir fotoğraf adeta ne yazmak istediğimi anlarcasına karşımda duruyordu.
Çünkü anlatılan bir çok efsanesi olan Kız Kulesinin tarafımca bir 14 Şubat günü çekilip, facebookta paylaşılmış olan fotoğrafı karşımdaydı.
Ve bugünkü yazıma da konu olan İstanbul'un aşk miraslarından biri olan ve tarih kokan İstanbul'un Üsküdar'ına tatlı tatlı gülümseyen Kız Kulesi sanki beni anlat diyordu.
Ama başta cumartesi yazılarım olmak üzere 35 yıl boyunca hemen her gün ele aldığım yazılarımı 'en iyi anlatan fotoğraf' diyerek değerlendirip, üzerlerine eklediğim ve adeta şiir olan satırlarımla konuşturup , anlatmaya çalıştığım fotoğrafların hep tartışma ve sorgulama konusu olduğunu da biliyordum..
Yine çekine çekine de olsa beynime emir veren kalbimin duygularını anlatmaya çalıştığım bu ve diğer birçok düşüncem gibi bugünkü atmosferin içinde düşündüklerime gem vurmayıp, sansürlemeden yazmaya devam ediyordum güzel kız kulesinin tarihini yeniden araştırırken.
Ve şairin dediği gibi 'Şu Kız Kulesi'nin aklı olsa. Galata Kulesi'ne varır. Bir sürü çocukları olur" diye gülümseyip, yeniden tarihini araştırdığım Kız Kulesinin, Salacak açıklarındaki küçücük bir adanın üzerine inşa edildiğini okuyunca Salacak denen yerde tamda birçok seveni buluşturan İstanbul'un ortasında kalmış Harem garajının karşısındaki küçük, köhne balıkçılar kooperatifine ait yerde İstanbul'u ve mavi boğazında süzülerek sevenlerine doğru yol alan gemileri, vapurları, kayıkları izlerken içtiğim çayın tadını hissediyordum.
16 Milyonun boğulmamak için yaşam mücadelesi verdiği İstanbul'un boğazında insanı mest eden fotoğraflarında her zaman kendine yer bulan Kız Kulesi, İstanbul'un en önemli sembollerinden biri olmasının yanında insanın düşünce, akım veya herhangi bir şeyi tek başına simgeleyen ve anlatan bir şekil veya resim olarak tarifi yani kısacası Rönesans dönemini en iyi anlatan ikonik bir adres.
Geçmişi 2500 yıl öncesine dayanan bu eşsiz yapı, İstanbul'un tarihine eş bir tarih yaşamış ve bu kentin ve benim de aralarında olan insanların yaşadıklarına görgü şahitliği yapan Kız Kulesinin asıl amacının Boğaz'dan geçen gemileri kontrol etmek ve vergi almak amacı ile kullanıldığını anlatan tarih bu kulenin daha sonra bir savunma binası haline getirilmiş olduğunu da anlatırken bizim düşüncelerimizi aktarırken gelen tepki ve etkilere karşı dirençli ve savunmaya hazır olmamıza da işaret eder gibiydi.
Kız Kulesi'nin romantik efsanesine geldiğimizde ise işte tam da bugün 14 Şubat'ı anlatır olduğunu anlıyorum. Çünkü bu yıllara kadar ayakta kalıp, tüm fırtınalara dalgalara ve eriten tuzlu sulara karşın dayanan kulenin efsanesine baktığımızda ise hep aşklar, arzular, istemler ve iki kulenin birbirine âşık olduğunu görürüz.
Ve Kız Kulesine âşık olan Galata Kulesinin aşkına yıllarca mektuplara yazdığını ve Kız Kulesi'ne olan hasretini kelimelere döktüğünü anlatan efsaneyi okudukça daldığınız o atmosferin içinde artık mektupların değil, sanalın bile aşkı, duyguları anlatamadığını da anlarsınız, yerinizde kalıp, iç çekmekten öte.
Çünkü Galata Kulesi'nın yazdığı ve İstanbul'un rüzgarları ile onun kulağına yani Kız Kulesi'ne aşkını fısıldayan mektupların Kız Kulesi'nce okunamadığından aşkının tek taraf, sanki platonik olduğunu düşünmekten yorulurken bu kule ile ilgili bir diğer bir anlatım ise, kuleye adını da vermiş olan Leandros'un boğazın dalgalarına meydan okuması ve aşkı Hero'nun hikayesinin trajediyle bitişi de var efsanelerde.
Yani çok kısa olan ve adına hayat denen sahneyi hep sarsan, yıpratan fırtınaların tüm şiddetiyle estiği bir geceyi anlatan ve kulede ışık yandığını görünce, sevgilisi Hero'nun kendisini çağırdığını düşünüp, denize atlayan Leondros'un ve sevgilisi Hero'nun gizlice buluşmalarını sanki seni ve yaşadıklarını anlatıyor gibi anlatan satırları hızla geçip, Kleopatra'nın sonuna benzer bir sonun anlatıldığı kehanetle karşılaşır, daha da üzülürüz.
Kehanet olarak geçen ve dönemin krallarından birinin çok sevdiği kızının 18 yaşına geldiğinde bir yılan tarafından sokularak öleceğinin söylenmesi üzerine Kral denizin ortasında bir kule yaptırır ve prensesi buraya yerleştirse de iyi niyetle kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan bir yılan, prensesinin ölümüne neden olduğunu da okuyup, yeni bir of çeken14 Şubat'ın devamında aynı kulenin yine bir aşk meselesi ile anılmasıyla karşılaşırız.
Ve çocukken izlemek için koştuğumuz ve bugün birçoğunun kapandığı sinemaları hatırlatan Battal Gazi'nin askerleri ile birlikte Kızkulesi'ne baskın yaptığını ve kulede saklanan hazineleri alarak, burada yaşayan Üsküdar Tekfuru'nun kızını kaçırdığını anlatır.
Battal Gazi'nin korkusuyla, kızını hazineleri ile birlikte kuleye kapatılmasının da çare olmadığı ve Üsküdar'a dönen Battal Gazi, kayık ile Kız Kulesi'ne gelerek, tekfurun kızı ve hazinelerini aldıktan sonra Üsküdar'dan atına atlayıp oradan uzaklaşır. Çokça bilinen "Atı alan Üsküdar'ı geçti" lafı bu hikâyeden gelir.
Evet, bugün 14 Şubat...
Kimileri atı alıp geçtiklerini sansalar da, kimi geçemeyip yerinde kalsa da ya da boğazın mavi sularının karanlık derinliklerine gömülse de aşkı anlatan bugun bazılarınca reddedilse de 14 Şubat " Sevgi günù , sevgililer gunu". Bahsedilmesi gereken bir gün.
Ben de öyle yaptım ve bugünü böyle yazıp, askin sembolu Kız Kulesi ile anlatmaya çalıştım...