Osmanlı – ABD İlişkilerinin Son Dönemi:

          İttihat ve Terakki Partisi, 2. Meşrutiyet dönemi boyunca ABD’yi kendi tarafına çekebilecek politika izlemeye çalıştı. Bu politika çerçevesinde İttihatçılar, 1. Dünya savaşı başladıktan sonra Kapitülasyonları kaldırırken, Amerikalıların müesseselerine zarar vermeyeceklerini göstermek düşüncesiyle teminat verdiler.

       Bütün bunlara rağmen ABD, Osmanlının bu jestine karşılık politikalarında herhangi bir değişiklik görülmedi.  Amerikalı Misyonerler, Rusya ile işbirliğine giden Ermenileri himayelerine almaya çalıştılar. Doğuda Ermeni katliamlarını görmezden gelen misyonerler, onlarla beraber olup Türklere saldırdılar ve “Tehcir”e de karşı çıkarak dünya kamuoyunu etkilemeğe çalıştılar.

      ABD’nin Almanya’ya savaş ilan etmesinden sonra Almanya, Osmanlı Devletinin de ABD’ye savaş ilan etmesi teklifinde bulundu ancak, Osmanlı, savaş ilan etmeyip, sadece bu ülke ile diplomatik ilişkilerini kesti. Bu süreçte ABD’deki Osmanlı çıkarlarını korumayı İspanya, Osmanlı Devletindeki ABD çıkarlarını koruma görevini de İsveç Sefareti yüklendi.

Mondros’tan Lozan’a Türk – Amerikan ilişkileri:

1. Dünya savaşının sonuna yaklaşıldığı 8 Ocak 1918’de Başkan Woodrow Wilson, ABD Kongresinde yaptığı konuşmada, 14 Maddeden oluşan dış politika prensiplerini ilan etti. Bu prensiplerin 12. Maddesi ise, Osmanlı Devleti’nin geleceği ile ilgiliydi. Söz konusu 12. Maddeye göre, Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerin egemenlik ve güvenliği sağlanmalı, buna karşılık Osmanlı Devleti içindeki milletlere varlıklarını koruma imkânı verilmeli ve Boğazlar bütün devletlerin ticari gemilerine açık bulundurulmalıydı.

                Mondros Ateşkes’inden sonra büyük bir umutsuzluğa kapılan Osmanlı Aydını, Wilson’un:  “Tüm ulusların kendi geleceklerini, kendilerinin belirlemesi (Self Determination)” bunun gibi prensipleri karşısında büyük hayallere kapılıyor ve bu prensipleri memnuniyetle karşılıyorlardı. Fakat bu görüş, giderek bir Amerikan Mandacılığı düşüncesine dönüşmeğe başladı ve kimi Osmanlı Aydınları tarafından 4 Aralık 1918 de İstanbul’da “Wilson Prensipleri Cemiyeti” kuruldu.

                Mandacılık görüşü Erzurum Kongresinde cılız tepkilere sahne olsa da, Sivas Kongresinde büyük tartışmalara sebep oldu. Amerikan Mandası fikrini İttihat ve Terakki’nin Liberal görüşlü bir kanadının hararetle savunmasına karşılık, İstanbul’daki TIP Öğrencilerini temsilen Kongreye gelen gençler, bu fikre şiddetle karşı çıktılar ve bazı yerel delegelerin de desteğini aldılar.

                Sivas kongresini takip eden günlerde Mandacılığa kesin olarak karşı çıkan Mustafa Kemal’in kararlı duruşu, Mandacılık fikrinin gündemden düşmesine neden oldu.

                Aslında Wilson, 14 maddelik dış politika bildirisini ilan ettikten sonra görüştüğü Müttefik Devletlerle bunların arasında özellikle İngiltere, Türkler hakkındaki 12. madde çoktan gündemden düşmüştü. Wilson, Türklerin çoğunlukta bulunduğu Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan’ın kurulmasını savunuyordu. Wilson’un Müttefik liderlerle yaptığı plana göre, bağımsız bir Ermenistan kurulmadan önce, ABD Ermenistan’ın mandaterliğini kabul edecekti.

                Ermenistan mandaterliği Wilson’a ilk kez Paris Barış Konferansında teklif edildi. Wilson bu teklifin uygulanabilmesinin Senato kararına bağlı olduğunu söyledi ve bu konuda iki önemli rapor hazırlattı.

                Bu raporlardan birincisinde Mütareke sınırları içinde kalan Osmanlı Topraklarının İstanbul ve çevresi, Ermenistan ve Anadolu’nun geri kalanı olmak üzere üçe bölünüp, her üçünün de Amerikan mandası altına alınması öneriliyordu.

                Hazırlanan diğer rapor ise oldukça karamsarlık içeriyordu. Raporda Amerika Kıtasına çok uzak olan bu bölgede güvenliği sağlayabilmek, gerekli askeri harcamaların yüksek maliyetinin altı çiziliyordu. 2. Raporun etkisiyle ABD Senatosu, 1 Haziran 1920 de Doğu Anadolu’da Ermenistan mandaterliği kurulması kararını Wilson’a rağmen reddetti.

                Bağımsız Ermenistan hayalinden bir türlü vazgeçmeyen Wilson, Sevr Anlaşmasının 89. Maddesine göre Doğu Anadolu’dan bazı vilayetlerin Ermenistan’a verilmesini öngörmekte ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın çizilmesini ABD Başkanının yani Wilson’un hakemliğine havale etmekteydi. ABD Senatosunun Ermenistan mandasını reddetmesine rağmen Wilson, Türkiye-Ermenistan sınırını çizmeyi kabul etti. Wilson çizdiği haritayı Milletler Cemiyetine vermeğe hazırlandığı sırada; Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki Türk Birlikleri, Doğu Anadolu’dan Ermenileri püskürttü. Bu aşamadan sonra Wilson’un hazırladığı harita tam bir fiyasko haline geldi ve İngilizler haritanın açıklanmamasını istediler ve Wilson’un Ermenistan macerası bu şekilde son buldu.

Kaynak Eser: Atatürk Döneminde Türkiye – ABD İlişkileri (1923-1938) Dr. Semih Bulut

Devam Edecek