Şiirlerini çok büyük bir keyifle okuduğumuz İsmet Özel, “Mataramda Tuzlu Su” isimli şirinde “Uzak nedir?/Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için/gidecek yer ne kadar uzak olabilir?/Başım açık, saçlarımı ikiye ortadan ayırdım/kimin ülkesinden geçsem/şakaklarımda dövmeler beni ele verecek/cesur ve onurlu diyecekler/halbuki suskun ve kederliyim/korsanlardan kaptığım gürlek nara/işime yaramıyor/rençberlerin o rahat ve oturmuş lehçesinden tiksinirim/boynumda bana yargı yükleyenlerin/utançlarından yapılma mücevherler/sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin/mataramdaki suya tuz ekledim/ azığım yok/uzun yola çıkmaya hüküm giydim.” diyor.
Uzaklara gitmek, sonu bilinmedik maceralara atılmak, dünyanın hiç bilinmedik ülkelerini görmek insanoğlunun daha doğduğu günden itibaren ilk hedefi arasındadır, Kendisine kalan her zaman diliminde Uzun yola koyulmak isteyen insanların bu talebi öldükleri ana kadar asla sona ermez.
Yaşadığı zaman zarfında hayallerini gerçekleştirmek adına bütün imkanlarını kullanan ancak elinde olanlar ile kendi mahallesinden bile çıkma imkanı bulamayan milyarlarca insanın bunduğu bu gezegende uzakların anlamı da elbette her geçen gün biraz daha büyüyor.
Özellikle köyden kente başlayan ve bir türlü durdurulamayan göç dolayısı ile sefertası gibi evlerde yaşamaya mahkum ve mecbur edilen çalıştığı işyerine ulaşabilmek adına en az 2-3 araç değiştirmek zorunda kalan insanların bitip tükenmek bilmeyen özlemidir Uzaklar.
Bulabildiği bir iş kolunda uzun yıllar çalışan mesleğe başladığı günlerde var olan saçlarını, dişlerini, gücünü gençliğini çok büyük oranda kaybeden insanımızın bu kadar olumsuzluk arasında hiç unutmadığı, yüreğinin bir köşesinde sakladığı “Uzaklara gitmek” hedefi de böylesi zamanlarda ortaya çıkar.
Efkarlandığı zaman aynı masada beraber oturduğu arkadaşına “-Emekliliğe az kaldı, göreceksin emekli olur olmaz var olan birikimimle güneyde sessiz-sakin bir sahil kasabasına yerleşeceğim, Kendime göre küçük bir işletme açacağım, günün yarısını uyuyarak diğer yarısını da akşam serinliğine ay ışığında bana ait işletmemde keyif alarak sürdüreceğim” diye anlatır durur.
Bu hedef elbette çok büyük bir oranda gerçekleşmez, birincisi ekonomik şartlar güneyde yada memleketin başka bir bölgesinde böyle bir işletme açmaya imkan vermez ama bundan daha önemlisi insan çok uzun yıllar ikamet ettiği bölgeden kolay kolay ayrılamaz.
Dolayısı ile Uzaklar mevhumu her insanın içerisinde bir hedef olarak kalmaya devam eder bundan dır ki “-Ben gurbette değilim gurbet benim içimde” ifadesi hayatımıza egemen olur bir noktadan sonra yerimizden kıpırdamaya bile izin vermez.
Pek çok insan gibi bizde Uzak ve uzaklar konusunda epey gel-gitler yaşayan birisiyiz, alacağımız mesafelerin, gideceğimiz yolların, yapacağımız yolculukların içerimizdeki UZAK hedefe varma yolunda ihtiyacı tam olarak karşılamadığını tam anlamı ile idrak ettikten sonra “-Boş ver Yüksel Ercan dalından düşen yaprağın akibetini rüzgar tayin eder, öyle ise bırak senin nereye gideceğine de rüzgar karar versin” diyerek kaderimize razı olduk.
Böyle bir karar almamıza rağmen hep akılımıza takılan “UZAK Nedir.?” sorusuna da bir türlü cevap veremiyoruz, kime sorduysak,kiminle konuştuysak hemen herkesin kendisine göre bir UZAK anlayışı olduğunu anlayınca “ne olacaksa olsun” demek gibi bir kolaycılığın arkasına sığınmaktan başka bir çare bulamadık, Vesselam…
“Bir hayatı,ısmarlama bir hayatı bırakıyorum/görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta/askerken kantinden satın aldığım cep aynası/bazı geceler çıkarken/uçarı bir gülümseyişle takındığım muşta gibi lükslerim de burda kalacak/siparişi yargıcılar tarafından verilmiş/bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya/taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım/burada bitti artık işim, ocağım yok/uzun yola çıkmaya hüküm giydim.”
İçimizdeki Uzakları aramaya devam…