Bu başlığı emekli yurttaşlar adına atıyorum.
Evet, UMUDUMUZ MUHALEFET Mİ?
Neden, diye sorar gibi olduğunuzu duyar gibiyim.
Ben, ülkeyi batıracak kadar ekonomist değilim. Ekonomi eğitimi de almadım. Ancak, şu bir gerçek ki bu hükümetle birlikte beş yaşından itibaren yetmiş beş yaşına kadar herkes okumadan, eğitim almadan, kurslara vs. gitmeden hani derler ya” hayat okulu” diye, işte yediden yetmişe herkes “hayat okulu ekonomisti” oldu.
Beş yaşındaki çocuk, harçlık alamadığı için sistemi sorguluyor.
Gençlik, sokağa çıkıp iki çay bir simit yiyemediği için aileyi sorguluyor.
Devlet memurları ve işçiler, “orta direk” yıkıldığı, yaşam zorluğu için hem kendisini hem devletin ekonomik olanaklarını sorguluyor. Nasıl yaşayacağının hesaplarını yapıyor ama bir türlü iki yakası bir araya gelmiyor.
Emekliler hem kira baskısı hem hayat pahalılığı hem de TÜİK denen kurumun darbesiyle alamadığı ücret artışı nedeniyle adeta sürünerek yaşamaya çalışıyor ki ölümüne az kaldı.
Küçük esnaf dersen, o da bugün sattığı ürünü yarın rafına koyamayacağını bildiği ve çarkı nasıl çevireceğinin hesaplarını yaparak ekonomisini yönetmeye çalışıyor.
Tek sıkıntı yaşamayan azınlık kesim ise, bu ülkede çoklu maaş alan bürokrasi, milletvekilleri, bakanlar ve tüm üst düzey saray çalışanları. Bunlar zaten ekonomistler ki hiç sesleri çıkmaz bu duruma. Bir de en çok ballı kaymak ihale alan müteahhitler, adrese teslim ve garantili iş yapan “sanırım çoğu da ekonomi diploması olmayan ekonomi profesörleri” olan para babaları….
Yani, kısaca bu ülkede yediden yetmişe herkes ekonomist. Teşekkürler hükümete ki yirmi iki yılda bir ülkenin tüm nüfusunu ekonomist olarak yetiştirdi.
Bende naçizane ortadan yetişen bir ekonomist olarak diyorum ki; siz bu ülkeyi gerçekten bu çıkmazdan kurtarmak istiyorsanız:
1-Karar alın ve bu yıldan başlamak üzere on yıl ülkenin her çalışanı için, işçisinden cumhurbaşkanına devletten ve özel sektörden maaş alan herkese tek maaş otuz bin lira verin. Yani yaşam kalitesini eşitleyin.
2-Hiçbir kamu görevlisi devletin konutundan yararlanmasın, herkes kira ödeyerek yaşasın.
3-Çoklu maaşa sınırlama getirerek çoklu maaşı garanti etmek yerine hiçbir kamu ya da özel sektör çalışanına ikinci bir görev verilmesin. Bu görevlere milyonlarca işsiz dolaşan üniversite mezunlarını atayın.
4-Cumhurbaşkanlığı dahil tüm kamuda kamuya ait makam araçlarını satın ve sadece kurum hizmeti görecek araçlar hizmette kalsın.
5-Hava yolu uçuşlarında tarifeli uçakları kullanın.
6-Hiçbir kişi kurum ya da kuruluşa vergi indirimi ve af getirmeyin.
7-STK, dernek, vakıf, cemaat vb. oluşumlara tahsis edilen tüm kamu mallarını geri alın ve makul fiyatlarla kiralayın.
Daha yazılacak çok şey var ama bunlarla bir adım atılsa bu ülke gerçekten uçar diye düşünüyorum. Bunu yapacak olan devleti yöneten hükümetler ama ne yazık ki hükümet ülkenin umudu olmaktan çıkmış ta halk artık bu talepleri yerelde iktidar olan muhalefetten istemeye başladı.
Yani bu hükümet umut olmaktan çıktı da muhalefet mi umut olmaya çalışıyor.
Çıkarılmaya çalışılan tasarruf tedbirlerine bakıyorsun, çileyi çekecek olan yine dar gelirlinin olduğunu görüyorsun.
Dünyanın neresinde görülmüştür, iki gün önce ortalama yüzde yirmi civarında zam alan çalışanların tükettiği elektrik vb. tüketim araçlarına yüzde otuz-kırk düzeyinde zam yapılması.
Bakıyorsun ki muhalefet yerel yönetimleri emeklilerin, çalışanların işçinin, köylünün, yoksulun, dulun, yetimin derdine çare olmaya çalışıyor. Küçük esnafa destek vermeye, üreticiyi memnun etmeye çalışıyor.
Yani devlet yönetimi el mi değiştirdi?
Kurallar tersten mi işliyor?
Hükümetlerin uygulayacağı “halkın refahı politikalarını” yerel yönetimler uyguluyor.
Yaşar GELER