Hayatı öğrenmek için mutlaka bir üniversite bitirmeye gerek yok. Nice üniversite mezunlarının diplomaları hayat mücadelesinde bir işe yaramamıştır...
Üniversitelerin çoğunda, norm denilen kitabi bilgileri öğrenebilirsiniz de, reel denilen gerçek hayatı öğrenemezsiniz.
Üniversitedeyken değerli bir hocamızın sık sık tekrar ettiği "Reel normu deler geçer" sözünün doğruluğunu, ancak üniversiteden mezun olup gerçek hayata adımımı atınca kavrayabildim...
Peki gerçek hayat denilen şey nedir? Hayatı öğrenmenin okulu var mıdır?
Elbette ki var; fakat bu okul öyle bildiğimiz okullardan değil. Ne kapısı, ne bacası ne de bir binası var; sizin anlayacağınız sanal bir okul.
Gerçek hayat yazılan değil, yaşanılan hayattır. Düşündüğün, öğrendiğin ya da başkalarından duydukların değil, senin yaşadıkların gerçek hayattır. Çektiğin acılar, üzüntüler, öfkeler, sevinçler, hayal kırıklıkları ve duyguların, kısacası ruhen ve cismen hissettiğin her şey, hayatın ta kendisidir...
En başta ailemiz olmak üzere, iş hayatımız, askerliğimiz, üyesi olduğumuz sosyal guruplar, eğitim dünyamız ve daha pek çok şey hayatın gerçeklerini öğrendiğimiz alanlardır. Fakat bütün bunların ötesinde bir olgu daha var ki, çocukluğumuzdan başlayıp ölünceye kadar adeta gerçek hayatın eğitimini verir.
Evet, sokaklardan bahsediyorum...
Öyle ya da böyle, her gün iletişim halinde olduğumuz, içerisinde bulunduğumuz, en kötü ihtimalle penceremizden başımızı uzatıp göz gezdirdiğimiz sokaklardan...
Sokağı salt bir fiziki mekan olarak değil, içerisinde hayatın her türlü aktivitesinin cereyan ettiği bir eğitim merkezi olarak anlamak en doğru olanıdır. Selamlaşmadan tutun da, pek çok dostluğun ilk adımlarının atıldığı sokaklar, gerçek anlamda birer hayat mektebidir...
Neler yaşanmaz ki o sokaklarda; acılar, feryatlar, sevinçler, sevdalar, öfkeler, nefretler, kavgalar ve bayramlar...
Hangimiz bir sokak kavgasının taraflarından biri olmadık ki?
Ya da hangimiz o tozlu sokaklarda saatlerce top koşturmadık ve türlü türlü oyunlar oynamadık?
Sokak satıcılarıyla hiç muhatap olmamış birini gösterebilir misiniz bana?
O halde diyebiliriz ki, sokaklar içerisinde pek çok insanın yaşadığı evler gibidir...
Sokakların en önemli özelliklerinden biri de, demokrasinin beşiği olmalarıdır. Sokaklar kentin ve toplumun nabzının tutulduğu en objektif mekanlardan biridir. Diyebilirim ki, sokaktaki vatandaşı dinlemeyen hiçbir siyasi figürün başarı şansı yoktur...
Şimdi gelelim sokakların en önemli özelliğine;
Sokaklar ortak yaşam alanlarının başında gelir. Sokaklar hiçbir kimsenin bireysel malı olmayıp, sakinleri başta olmak üzere, sokakla bir şekilde teması olan herkesin ortak malıdır. Kısacası sokaklar hepimizindir...
Sokaklar bir ülkenin ya da şehrin kültürünü en bariz şekilde gösteren mekanlar olduklarından, "Sokaklar toplumun aynasıdır" demek doğru bir söz olur...
Diğer bütün ortak yaşam alanlarında olduğu gibi, sokakların da kendine göre kuralları vardır. Anayasanın 56. maddesine göre; "Herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı olduğundan, tıpkı devlet gibi, sokakların korunması ve muhafazası açısından hepimizin sorumluluğu bulunmaktadır.
O halde diyebiliriz ki;
• Sokakların evlerimiz gibi temiz olmasına özen göstermek gerekir. Yani sokağa rastgele çöp ve izmarit atılmamalı ve tükürülmemelidir,
• Başkalarını haklarına saygı açısından, sokakta mümkün olduğunca sessiz olunması gerekir.
• Sokaktaki kamu mallarına zarar verilmemelidir. Unutulmamalıdır ki kamu malı şunun bunun malı değil, bütün toplumun ortak malıdır.
• Sokakların sakinleri diyebileceğimiz sokak hayvanlarının doyurulması ve korunması da boynumuzın borcudur.
• Sokakların birer suç merkezi değil, sosyalleşme merkezleri olması konusunda hep beraber çaba sarfetmeliyiz.
Herkesin küçüklükten beri anılar biriktirdiği, hatıralarının bulunduğu ve kalbinde yer etmiş bir sokağı vardır. Nasıl ki değerli varlıklarımızı en iyi şekilde koruyor ve muhafaza ediyorsak, sokaklarımızı da güzelleştirip koruyalım ve temiz tutalım...
Bütün insanların çevreye ve insan haklarına saygılı olmaları dileğiyle;
Esen Kalın...