İçinde yaşadığımız şu günlerde Türk milleti cumhuriyet kurulduğunda bu yana beka yönünden belki de tarihinin en zor günlerini yaşıyor. Belki de diyorum; yedi düvelle savaştığımız kurtuluş savaşı günlerinde en azından düşman belliydi, durum gayet netti Türk askeri kiminle savaşacağını en azından biliyordu. Şimdi ise dost bildiklerimiz dahi Türkün kanına, canına toprağına kast etmiş düşmanla, kol kola ihanette işbirliği içerisinde. Rahmetli Kâzım Karabekir Paşa’nın dediği gibi: “Hava o kadar puslu ki şeytan bile Müslüman mintanıyla dolaşıyor.

Defalarca yazdım yine yazıyorum. Türkiye’nin coğrafi konumu, dünyanın en netameli coğrafyasında bulunuyor. Bu yüzden yöneticilerimiz, ülkemizi usta birer satranç ustası gibi kılı kırk yararak yönetmeleri gerekiyor. Oysa nerede? Daha 22 yıl evvel iktidara gelir gelmez: “Ben ekonomistim, ülkeyi bir tüccar gibi yöneteceğim.” Diyerek işe başladı. Evet, ülkeyi tüccar gibi yönetti ve halâ da yönetiyor ama hem de müflis bir tüccar gibi. İktidarı devir alırken Türkiye’nin 120 milyar dolar olan dış borcu, 750 milyar dolara çıkmış vaziyette.

Suriye’nin bugün geldiği noktada Cumhur ittifakının büyük ortağının elbette ki büyük payı var. Arap Baharı’nın fırtınalı günlerinde Eş Başkanlık payesi verilen o günün Türkiye başbakanı, Suriye lideri Esat ile ortak bakanlar kurulu toplantıları, yat gezileri yapmasına rağmen birden bire ABD ve müttefikleriyle birlikte Suriye yönetimine cephe aldı.Emevi camiinde namaz kılacağız diye çıktıkları yola ancak, “Basra harab olduktan” 14 yıl sonra namaz kılabildiler. Şimdi ise Suriye’nin geleceğini yine ABD ve İngiltere öncülüğünde 5 Avrupa ülkesi belirleyecek. Suriye’nin geleceğinin tartışıldığı İtalya’da toplanan 5 ülke masasındamaalesef Türkiye’ye yeryok.

***

850’ye yakın asker, polis ve sivil insanımızın şehadetleriyle sonuçlanan “Birinci Çözüm Süreci”ni eline yüzüne bulaştıran Ak Parti, bugün tekrar aynısüreci uygulamak istiyor. Hem de birincisine şiddetle karşı çıkan MHP’yi yanına alarak. Ve hem de kendisi kenarda duruyormuş gibi etliye sütlüye karışmadan. İşin organizatörlüğünü MHP’ye vererek. Tabi süreç başarısızlığa uğradığında kendisi kenara sıyrılacak, başarısızlığın suçuMHP’nin üzerinde kalacak.

Dün, adını dahi ağzına almadan her defasında, “Bebek Katili” olarak isimlendiren Devlet Bahçeli, DEM Parti yetkililerine seslenerek: “Abdullah Öcalan gelsin, mecliste haykırsın!” diyerek gerçekten de Bebek Katilinin Gazi Meclise gelip terörün durdurulması için konuşma yapmasını istiyor.

Neticede DEM Parti heyeti, İmralı’daki bebek katiliyle görüşüp onun isteklerini ziyaret ettikleri partilere ilettiler. İşte görüşmeden çıkan sonucun kamuoyuna aktarılan bildirideki bir paragrafında belirtilen istekleri:

Ziyaret gündemlerimizin ana eksenini, Sn. Öcalan ile yaptığımız görüşmenin sonuçlarının aktarımı ve ortaya çıkan yeni durumun karşılıklı olarak değerlendirilmesi oluşturmuştur. Bunlar da özetle, Kürt sorununa ve bundan kaynaklı çatışmalı sürece kalıcı çözüm bulmak için pozitif katkı sunma istek ve iradesine, Türk-Kürt kardeşliğinin güçlendirilmesinin tarihsel sorumluluğuna, Ortadoğu’da yaşanan köklü ve geri döndürülemez gelişmelerin yüklediği sorumluluğa, TBMM ve demokratik siyasetin sorunun en önemli çözüm zeminini oluşturduğuna odaklanmıştır.

Kürt sorununa ve bundan kaynaklı çatışmalı sürece kalıcı çözüm bulmak için…” Kürt sorunu ve bundan kaynaklı çatışmalı süreç! Bin yıldır birlikte yaşayan Türk ve Kürt halklarının hangi ve ne sebeple çatışmaları olabilir ki? Eğer eğer bahse konu olan doğu Anadolu’muzda İngilizlerin oyununa gelerek Şeyh Sait ve Seyid Rıza isyanlarından, 1984 yılından bu yana devam eden PKK kalkışmalarından bahsediliyorsa, bu nasıl anlaşılacak? Burada anlaşmak için bir tek çözüm var o da, Şeyh Said’e,Seyid Rıza’ya geçmişte hangi uygulama reva görüldüyse şuanda ülkede terör estiren teröristlere de aynısı uygulanacak.Terör başka dilden anlamaz çünkü.           

Ağızlarını her açtıklarında Kürt sorunundan bahsediyorlar. Ancak, sorunun ne olduğunu bir türlü anlatmıyorlar. Aslında isteklerinin ne olduğunu sürecin dışında defalarca söylediler. Ne demekse; eşit vatandaşlık, anayasanın ilk dört maddesi ve 42, 44, 66 maddelerinin değişmesi. Bütün meseleleri Türklük ve Cumhuriyetle.

Eş Genel Başkanları Tuncay Bakırhan, 100 yıllık cumhuriyet parantezinin kapatılacağından bahsediyor. Bahsediyor da kime güveniyorlar, tabii ki ABD ve batılı diğer emperyalist ülkelere. 6 Ağustos 1923 yılında “Türk – Amerikan Lozan anlaşması” Türkiye ve ABD taraflarınca imzalandığı halde, aradan 102 yıl geçmesine rağmen halâ Amerikan Senatosu tarafından bir türlü oylanıp kabul edilmemiştir.

Emperyalist devletlerinTürk Toprakları üzerindeki menfur emelleri halâ bitmemiştir. Daha, 1896’da Everett P. Wheeler.Biz Türkiye’de Hıristiyanlar ve Hıristiyanlık için okul hastane açıyoruz. İlaç götürüyoruz modern tıbbı ve eğitimi kuruyoruz. Türkler bizi istemeğe bilir ama orasının sahibi Türkler değil ki diyordu. (İlber Ortaylı-Osmanlı’da Milletler ve Demokrasi) Bütün bu sözler bizlere birşeyler anlatmıyor mu, Tevrat’ta “Nil’den Fırat’a büyük İsrail yazmıyor mu?