Yılbaşından bir hafta önce karşı karşıya kaldığımız ve bizi anında ameliyat masasına yatıran gözümüzdeki retina yırtılmasını bir kenara bıraktığımızda yakın çevremizin de çok net bildiği gibi “Aspirin bile içmemiş” bir yapıda olan başkalarının yana yakıla anlattığı rahatsızlıkları kesinlikle önemsemeyen ve karşı karşıya kaldığımız rahatsızlıkların kendi kendine çekip gitmesini bekleyen bir anlayıştaydık.
Yılbaşına doğru pazartesi günü teşhisi konulan ve konulan teşhisten hemen dört gün sonra 3 saatten fazla süren “Retina dekolmanı” ameliyatını takip eden günlerde operasyonu gerçekleştirenlerin de işini son derece iyi yapan insan hekimler olduğunu öğrenince “Telaş yok, biraz ağrı sızı olabilir, bu süreçte bize düşen doktorların tavsiyesine uyup ilaçlarımızı alırsak mübarek Ramazan ayının başlayacağı tarih olan 24 Nisan öncesi birkaç yurt içi gezi yapar, Allah izin ederde orucu sağ selamet tutabilirsek Ramazanın sona ermesi ve Haziran ayının başlaması ile birlikte Ekim ayının son günlerine kadar olabildiğince tatil yaparız” diye düşünüyorduk.
Aslında düşündüklerimiz ile yapmaya çalıştıklarımız da işin doğrusu birbirleri ile örtüşmüyor değildi, Hekimler “Yüksel Bey Mart ayının ilk haftası gözünüzdeki Silikon ile Kataraktı alacağız ondan sonra gözünüz eskisinden daha iyi görecek ve bir yıl içerisinde de yüzde 90 civarında görebileceksiniz” dediklerinde “Buna da şükür” demiş ve 16 Mart tarihinde yarım saatlik bir operasyon daha geçirdikten sonra normal hayata dönmenin ilk adımını atmak için eve gelmiştik.
Bu güzel gelişmelerden yakın çevremize de bahsetmiş bizim rahatsızlığımız dolayısı ile gezilerine bir süre ara vermek zorunda kalan arkadaşlarımıza “Bu yıl tatil sezonu Haziran ayında başlıyor, Ramazan bayramı da mayıs sonunda olacağına göre kesintisiz bir yaz tatili yapabiliriz, plan ve programınızı ona göre yapın “ şeklinde görüş belirtmiştik.
Bir sabah uyandık ki Çin tarafından başlayan ve bütün dünya ülkeleri ile birlikte Türkiye’yi de kasıp kavuran Koronavirüs salgını insanlığı toplu bir şekilde öldürmeye başlamış bu durumda herkesi panik içerisinde bırakmaya yetmişti.
Önceleri pek çok insan gibi bizde durumu fazla önemsememiş “Birkaç gün bilemedin birkaç hafta içerisinde geçer gider bizde planlarımızı uygulamaya başlarız” diye düşünmüştük ki yanılmışız.
O gün bu gündür dört duvar arasında bir hayat sürüyoruz, Sağlık bakanı Fahrettin Koca’ya endeksli bir hayat yaşıyor her akşam saat 19.15 sıralarında kendisini beklerken “İnşallah sayın bakan bu akşam fazla can kaybı açıklamaz” diye dua edip duruyoruz.
Meselenin bizimle olan tarafını da anlatmamız gerekiyor, Bu yaşımıza kadar Aspirin bile içmemiş, Göz ameliyatımız dolayısı ile hekimlerin reçete ettiği damlaları da zor bela uygulayan Yüksel Ercan’ın yerinde şimdi öksürmekten bile çekinen yeni bir insan çıkmış durumda.
Hatırlıyoruz eskiden ateşler içinde yansak,boğazlarımız şişse,öksürükten patlasak ya da burnumuz gözümüz aksa hiç endişelenmez, nane limon kaynatır,bir terleyip ''geçer ,şöyle demli bir çay içersek hiçbir şeyimiz kalmaz” derdik..
Ama şimdi öyle mi, hapşırığımız geliyor,korkudan hapşıramıyoruz,Alnımızda hep “bir sıcak mı var” diye endişelenip duruyoruz , “Burnumuz mu tıkandı” deyip nefes alıp veriyoruz..Durduk yere kendimizde gariplikler arıyoruz,”ayaklarımda bir üşüme mi başladı ne?”diye sorup duruyoruz.
Hane halkı gözümüzün içine bakıyor, Öksürmekten korkuyoruz zira herkes “aman ne oldu neden öksürüyorsun” diye anında dereceyi koltuğumuzun altına sokuyorlar, Hapşırmaya korkuyoruz, tüm ev halkı endişe ve korku içerisinde “biz sana cam kenarında durma diyoruz, bizi dinlemiyorsun” diyerek bir sürü tedavi önerisi sunup duruyorlar.
Zamanının çok büyük bri bölümünü dışarıda geçiren birisi için evde hatta odada kalmanın ne kadar zor bir iş olduğunu anlatmaya gerek bile duymuyoruz, Onları geçtik ancak sabahtan akşama kadar var olan tüm iletişim araçlarından “kendinizi sıcak tutun-hayır soğuk tutun, Rüzgar virüsü götürecek, hayır asıl yağmur virüsü yok edecek” şeklinde duyduğumuz haberler var olan sağlığımızı da durduk yerde kaybetmemize vesile olacak.
Allah sonumuzu hayır etsin…