“Öncelikle Düşman Ceza Hukuku” nedir, nasıl doğmuştur, kimlere karşı uygulanır ona bir göz atalım.

            “Düşman Ceza Hukuku Teorisi, Alman Ceza Hukukçusu Prof. Dr. GüntherJakobs tarafından, 1980’li yıllarda geliştirilmiştir.

            Jakops teorisini kısaca şu şekilde açıklar: “Düşman, yani terörist prensip olarak ve aktif bir şekilde hukuk düzenine karşıdır ve düzenin rakibidir. Bu bireye karşı her şeyden önce çok etkili hareket edilmeli ve mümkün olduğunca çok önceden onun yolları kesilmelidir.”

                Jakobs, “failin devlet tarafından vatandaş olarak değil, bilakis düşman olarak algılandığını ve muamele gördüğünü, Devletin, faili özel hayatına saygı duyulması gereken bir vatandaş olarak değil, onu sürekli tehlike kaynağı olarak görüp karşılık vermekte olduğunu” ileri sürer. Ona göre düşman ceza hukuku, bir savaştır. Bu savaşın bütünlüğü ve etkisi, düşmandan beklenen kötülüğe bağlıdır.

                “Düşman ceza hukukunda, “masumiyet karinesi”, “şüpheden sanık yararlanır ilkesi”, “savunma hakkı”, “tabii hâkim ilkesi”, “yargı bağımsızlığı”, “suç ve cezanın şahsiliği”, “delillerin yasallığı”, “silahların eşitliği” gibi ilkeler askıya alınabilir.

                Toplumun tehlikeli failden korunma ihtiyacını bu şekilde sağlamaya çalışır. Bu amacı gerçekleştirmek için failin “kişi”, yani “vatandaş” olmaktan çıkarılması gerekir. “Kişi” olmaktan çıkarılacak kişiler kimlerdir? Bunlar, “vatan haini” ve “terörist” kabul edilen kişiler… Tüm bunlar “düşman” tanımının içine dâhil edilerek normal hukuk düzeninin dışına çıkarılırlar…

                Fail “vatandaş” ise, ceza hukukundan ve hukuk devleti ilkelerinden yararlanır. Fail “düşman” ise ceza hukuku ilkeleri askıya alınarak izole edilir, etkisiz hale getirilir ve ağır cezalar ile yok edilmeye çalışılır.

            Düşman ceza hukuku teorisinin en somut uygulaması 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD tarafından Guantanamo Hapishanesine konulan tutuklularla ilgili yargılama ve infaz usullerinde görülmüştür. Bu tutuklular, savaş esiri olarak değil, düşman savaşçısı olarak nitelendirilmiş ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde işkence ve kötü muameleye maruz kalmıştır.

***

            T.C. Anayasası’nın 2. maddesine göre: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”    

            Buna rağmen, Can Atalay bahanesiyle günlerdir Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasındaki kavga büyüyerek devam ediyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli AYM kararlarını siyasi olarak beğenmiyor, suçluyor olabilir ancak; nerdeyse Yargıtay da AYM’yi terör örgütü olmakla suçlayacak! “Yargıtay: “AYM’nin söylemi terör örgütleriyle uyumlu” olduğunu söylüyor söyleyebiliyor.

            Hâlbuki daha önce: (16. Daire, 2017/5155) tarih ve sayılı kararında: “terör örgütüne sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, ideolojisini, değerlerini benimsemek, yayınlarını okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliğine için yeterli değildir.” Diye karar bildirmiştir.

            Henüz yakınlarda bir başka kararında ise, Yargıtay 3. Ceza Dairesi: “AYM kararları Yargıtay’ı da bağlar” diye kararı vardır. (4 Nisan 2023 gün ve K: 2023/966 Sayılı Karar)

            O halde içerde yatan bazı isimlere bunca husumet, bunca düşmanca tavırlar neden? Yaşları 80’nin üzerinde 90’nına merdiven dayamış, abdestini bile zor koşullarda yapan askerler, Osman Kavala, Can Atalay neden “Düşman Hukuku” muamelesi bunlara reva görülüyor?

            Osman Kavala, bir iş insanı 2017 yılından beri tutuklu bulunmaktadır. Hakkında açılan Gezi Parkı davasında beraat etmesine rağmen tahliye edilmemiştir. Ardından hakkında yeni bir dava açılmış ve 15 Temmuz darbe girişimiyle bağlantılı olmakla suçlanmıştır. Kavala’nın tutukluluğu AİHM tarafından haksız ve keyfi olduğu gerekçesiyle ihlal kararı verilmesine rağmen devam etmektedir.

            TİP Milletvekili Can Atalay hakkında AYM hak ihlali, tutukluluğunun sona erdirilmesi karar vermesine rağmen, Yargıtay 3. Dairesi bu karara uymamıştır.

            Üstelik Cumhurbaşkanı, Özgür Özel’e cevap verirken. “31 Mart seçimlerinde Özgür efendiyi de özgürleştireceğiz. Daha bismillah demeden, anayasal düzene kastetmekten 18 yıl ceza almış bir teröristi adeta Meclis'ten cezaevine tünel kazarak kurtarma peşinde düşüyor" diyerek Can Atalay’ı terörist ilan etmiştir.

            Sonuç olarak, düşman ceza hukuku, demokratik bir hukuk devletinde kabul edilemez bir anlayıştır. Ceza hukuku, vatandaş ve düşman ayrımı yapmaksızın herkese eşit ve adil davranmalıdır. Düşman ceza hukuku uygulamaları, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne ve uluslararası hukuka aykırıdır. Türkiye’de de düşman ceza hukuku uygulamalarına bir an önce son verilmelidir.