Normal şartlarda olsak yani hepimizi esir alan Pandemi sürecinde olmasak bu kadar bol vaktimiz olmayacaktı, ancak biraz kendimiz için birazda vatandaşlarımız için korkuyor olmamız dolayısı ile şu sıralar acele etmiyoruz, normal şartlarda 09.00 gibi geldiğimiz gazeteye şu sıralar 11.30-12.00 gibi gidiyoruz,  Gazetede akşama kadar değil saat 15.00'e kadar kalıyoruz.

Böylesi bir süreçte yaşadığımız kenti biraz daha fazla dolaşma, dolaşırkende daha çıplak bir gözle inceleme imkanımız oluyor, Vatandaşlarımızın davranışlarını, araç kullanıcılarının trafikteki durumlarını, Kamu kuurmlarında çalışanların vatandaşlarımıza olan davranşlarını daha net bir şekilde gözelemleyebiliyoruz.

Böylesi bir gözlem sürecinde acı da olsa farkına vardık ki hiçbir sürücü kırmızı ışıkta durmuyor. İşin kötüsü son dönemlerde yayalarda trafik kurallarına artık aldırış etmiyor. Trafik lambasında hangi renk yanarsa yansın bir bakıyorsunuz 10-15 kişilik bir yaya grubu son derece rahat bir şekilde karşıdan karşıya geçiyor tabi o arada araç trafiği perişan.
 

Herhangi bir ihtiyacın görülmesine yönelik ortaya çıkan kuyrukta hiç kimse beklemek istemiyor, bir an önce sıranın önüne geçmek için olmadık yöntemler deneyen vatandaşın bu çabaları bir anda birbirleri ile yumruk yumruğa kavga eden kalabalıkların oluşmasına vesile oluyor.
 

Teknolojinin bu kadar ileri gittiği bir dünyada muhtemelen personel yetersizliğinden olsa gerek vatandaş belki elektronik ortamda 1 dakikada çözebileceği sorunu için saatlerce sıcakta yada soğukta beklemek zorunda kalıyor.
 

Toplu taşıma araçlarına binen vatandaşlar belli noktalarda durak olmasına rağmen araç sürücülerine “Ben nerede istiyorsam orada duracaksın” diye çıkışıyor sürücü durmayınca elinde ne varsa onunla sürücüye saldırmakta bir sakınca görmüyor.
 

Yine pek çok vatandaşımız bindikleri toplu taşıma araçlarına para vermemek adına her yolu denemek isterken “Bu araca neden parasız binmeye çalışıyorsunuz.?” diye soran bayan sürücüye ağıza alınmayacak küfür ve hakaretlerde bulunuyor.
 

Büyükşehirlerin ve o şehirlerin bütün ilçelerine araç ile girmenin artık mümkünü yok, Özellikle Marmara bölgesinde herhangi bir ilçe merkezine araç ile girmenin mümkünü yok girmeyi başardığınızda da çıkmanız mümkün değil.
 

Anne babalar özellikle Üniversiteyi kazanan çocuklarına yurt bulamamaktan şikayetçi, Türkiye’nin hangi şehrindeki üniversite olursa olsun o üniversiteyi kazanma şansı yakalayan öğrencilerin en fazla yarısı yurt bulma imkanına sahip oluyor geriye kalan ise “ne yapacağım” diye kara kara düşünüyor.
 

Yukarıda belirtmeye çalıştığımız olumsuzluklara yüzlerce binlerce örnek vermek mümkün, 10 dakikada gidebileceği bir yere saatlerce ulaşamayan vatandaşlarımızın artık laçkalaşan sinir sistemleri hepimizi toplu bir travmaya doğru götürüyor.
 

Her geçen gün zorlaşan ekonomik şartlar dolayısı ile bankalara araç kredisi-Konut kredisi-İhtiyaç kredisi olamayan vatandaş nerede ise yok gibi, Evini geçindirebilmek için çareler arayan ancak bunu başarmakta zorlanan vatandaşlarımızın psikolojisi de ister istemez yerlerde sürünüyor.
 

Bütün bu ekonomik ve sosyal olumsuzluklara birde siyasetçilerin birbirleri ile yaptıkları kavgalar eklenince işler iyice sarpa sarıyor. Herkes kendi yanlışını en doğru hareket olarak kabul ediyor ve bundan asla vazgeçmiyor.
 

Son derece zor bir coğrafyada tutunmaya çalışan Türk milletinin talebi olan “İyi yaşam” muhtemelen şu sıralar olası değil.

Bundan sonrası ile ilgili çok pembe tablolar çizmek istesek bile bunun zor olduğunu en azından daha belli bir süre şartlarının iyileşmesini beklemekten çok, mevcudu muhafaza etmenin yollarını arayacağız diye düşünüyoruz.