Mevsim Kış, aylardan Aralık, hava kış mevsimi dolayısı ile kısmen soğuk, saat 16.00 civarında hava birden bire kararmaya başlıyor, Pandemi dolaysıı ile zaten kararan ruhumuz iyiden iyiye sıkışmaya başlıyor, Yasakalr dolayısı ile iki kişi bir araya gelemeyince bütün iş görüntülü yada sesli telefon konuşmalarına düşüyor.
Böyle bir süreçte muhtemelen pek çok tanıdığın telefon rehberinde Yüksel Ercan ismi kayıtlı olmalıki pek çok dostumuz ssli yada görüntülü arayıp son derece sıkıcı geçen bu günlerde sohbet edip karşılıklı fikir alışverişinde bulunmak istiyor, onlar kadar bizde istiyoruz.
Bu sohbetler sırasında farkına varıyoruz ki "Gazeteci Dert babasıdır" Vatandaşın ulaşabildiği her noktada deredine derman bulamadığı an son çare "Yaz Gazeteci yaz" tekerlemesi bir tarafa, Var olan olumsuzlukların artık dayanılmaz bir noktaya geldiğinde biraz samimi olduğu gazeteciyi bulur bulmaz "Ben var ya ben" diye başlayan ve saatlerce süren "geçmişin muhasebesi" bu günlerde bizim daha çok vaktimizi alır noktaya geldi, dayandı.
Şu sıralar
Milletvekili olamamış,
Belediye başkanı seçilememiş,
yıllar yılı çalıştğı kurumda özlediği noktalara gelememiş,
Ticaret yaptığı halde işini büyütemiş
kim varsa önce "isteseydim şimdi çok daha başka noktalardaydım" dedikten bilemediniz yarım saat sonra " İstediğim hiç bir şey yerine gelmedi, elime geçen fırsatları değerlendiremedim, daha açık bir ifade ile kendim ettim kendim buldum" diyerek o kadar fazla insan ile karşılaşıyoruz ki saymakla bitecek gibi değil.
Türk milleti tarafından “Bozkırın Tezenesi “olarak adlandırılan rahmetli Neşet Ertaş’ı türkü sevipte tanımayan bilmeyen en azından 3-4 türküsünü ezbere söyleyemeyen vatandaşımız nerede ise yok gibidir, Bizde ortalama bir Türk insanı olarak rahmetli Neşet Ertaş’ın bize armağan ettiği bütün türküleri çok sevmekle birlikte onun “Kendim ettim kendim buldum/gül gibi sararıp soldum” diye başlayan eserini dinledikçe kendimizi bambaşka bir dünyada bulmuş gibi oluruz.
Başta türküler olmak üzere bütün sanat eserlerinin bir ihtiyaçtan dolayı ortaya çıktığını ve çıkan bu eserlerinde toplumun çok büyük bir kesimin söylemekten çekindiği hislerine tercüman olduğu da artık çok iyi bilindiğinden “Kendim ettim kendim buldum/Gül gibi sararıp sordum” dizelerinin de Türk insanın hayat felsefesi olduğunu da ifade etmekte hiçbir sakınca görmüyoruz.
İnsanımızın kendisini tanıdığını andan itibaren geleceğine yön vermek adına alacağı herhangi bir kararın kendisi için fayda yada zarar getireceği o kişiye kendi sevenleri tarafından çoğu zaman lanse edilir, Hayatının bundan sonrası için karar vermesi gereken noktada yakınları tarafından “Eğer böyle yaparsa bundan sonra yaşayacağın hayatta mutlu olursun yada olamazsın” şeklindeki tavsiyelerine uyan kişi bu tavsiyelere uymak yada uymamak noktasında vereceği karar ile bütün bir ömrünün de planlamasını yapacaktır.
Tavsiye dinlemeyen, dinlemezken de “bu hayat benim dolayısı ile benimle ilgili bir konuda sadece ben karar verebilirim” diyen kişiye etrafı “ne halin varsa gör” şeklinde beylik bir ifade kullanacak ve o andan sonra kişi kendi kararı ile baş başa kalacaktır.
Neşet Ertaş kendim ettim kendim buldum türküsü ile ilgili olarak "O zamanlar gençtim. Pavyonda çalıp söylüyordum. Gömleğimin yakası yağ içindeydi. Gömleğimi yıkayacak, önüme bir tas çorba koyacak bir yarim olsa dedim.Uzaktan uzaktan bakıştığımız bir kız vardı. Gittim istedim. Hayır demediler. Ama olmadı, kısmet değilmiş, yarım kaldı.Çok efkarlandım. Pavyondan ayrıldım, şehri terkettim, sazımı siyaha boyadım ve başladım çığırmaya."diyor ve bu muhteşem ifadeyi bir gönül hikayesine bağlıyor.
Ancak biz “Kendim ettim kendim buldum” ifadesinin sadece aşkına karşılık bulamayan bir aşığın ifadesi olmaktan çok yaşadığı an itibarı ile çok istediği halde talep ettiği hayatı bir türlü bulamayan insanların bir öz eleştirisi olarak değerlendiriyoruz.
İnsan hayatının çok kısa olduğunu ömrünün son demlerine gelenler çok daha iyi biliyor, gençlik çağlarından itibaren kendisine daha iyi bir yaşantı için çeşitli hedefler koyan ancak belki kendisinin çoğu zamanda etrafının şekillendirmesi sonucu hedeflediği sonuçların çok uzağına düşen her kim varsa böylesi durumlar için kullanacağı cümle “Kendim etim kendim buldum” şeklinde olacaktır.
Sevdiği kız yada erkekle bir araya gelemeyen, doktor olmak isterken mühendislik mesleğini seçmek zorunda kalan, kendisini çok daha üst makamlara layık gördüğü halde beklentisini bir türlü gerçekleştiremeyenler içinde can simidi “Kendim etim kendim buldum” olacaktır.
Bizim memlekette yarına dair beklentilerin gerçekleşme şansının nerede ise sıfır noktasında olması, planlama yada koordinasyon gibi hedeflerin yerinde yeller estiği, bilgiye, liyakate, eğitime kesinlikle değer verilmediği bir noktada ister istemez insanımızda hedeflediği amaca bir türlü ulaşamamanın sıkıntısını yaşıyor.
Kafamızı şöyle bir çevirip baktığımızda etrafında hedefini tutturamayan yüzlerce-binlerce tanıdık göreceksiniz, ”Aslında ben çok akıllı birisiydim ama babam bırakmadı” diyenden “ben son derece başarılı bir Türk halk müziği sanatçısı olabilirdim fakat mahalle baskısı yüzünden hiç istemediğim bir mesleği seçmek zorunda kaldım dolayısı ile biraz onların dayatması birazda benim çaresizliğimden dolayı kendim ettim kendim buldum” diye sızlanan çok sayıda insan görmeniz mümkün olacaktır.
Bir düşünür “Eğer çok sevdiğiniz bir işiniz varsa ve siz o işi yapıyorsanız dünyada bir gün bile çalışmış sayılmazsınız” diyor, böylesi bir gerçeğin olduğu günümüzde çok istediği mesleğini yapamayan, büyüklerine karşı gelemeyen yüzbinlerce mağdurun bulunduğu bir coğrafyada yaşamaya çalışıyoruz.
Böylesi mutsuzlukların hüküm sürdüğü bir dünyada Rahmetli Neşet Ertaş tarafından seslendirilen “Kendim ettim kendim buldum/Gül gibi sarardım soldum” türküsünün daha yüzyıllar boyu çok geniş bir kitle tarafından büyük bir beğeni ile kabul göreceğinden yüzde yüz eminiz, İstediğine kavuşmak bir tarafa sevdiği mesleği bile yapamayan insanoğlunun “Kendim ettim kendim buldum” mazeretinin arkasına sığınması kadar normal ne olabilir ki.??