Türkiye’de her beş yılda bir Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimi yapılıyor, 1950 yılından itibaren uygulanan seçim sistemi dolayısı ile Cumhurbaşkanı seçimde çoğunluğu kazanan ve iktidar olan siyasi parti yada partilerin dediği olur ve sitem bu şekilde devam ederdi.

2018 yılından itibaren hayatımıza giren Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi uyarınca TBMM’nin olabildiğince etkisizleştiği bütün yönetimin cumhurbaşkanı tarafından hayata geçirildiği bir süreci yaşadık.

Böylesi bir sistemde Cumhurbaşkanlığını kazanan siyasetçi seçimi en fazla iki milyon civarında bir oy ile kazanıyor, Normal şartlarda 64 milyonun seçmenin oy kullandığı bir sistemde iki milyon oy ile kazananın her dediğinin olduğu bir sistemin ne kadar doğru olduğu hep tartışılıyor ancak sistem böyle işliyor.

Dolayısı ile Türkiye’de var olan seçmenin yarısından bir fazlasının oyunu alarak iktidar olan siyasi yapı beş yıllık bir zaman dilimi içerisinde ülkenin tamamını yönetme hakkına sahip oluyor.

Böyle bir durumda siyaseti iyi kullanan bir parti uzun yıllar iktidarda kalma başarısını gösterince o siyasi partiye mensup siyasetçiler ve partiye gönül verenlerde uzun yılar iktidarda kalmanın keyfini çıkartıyorlar.

Burada olan seçim kazanamayan partinin sempatizanlarına oluyor, Ülkeyi yönetmek adına iktidara gelen bir siyasi partinin üst yönetiminden başlamak üzere tüm kadrolarda kazanan tarafın mensupları kadrolaşıyor hemen her noktada onların dediği oluyor.

İktidarın bulunduğu bir ülkenin yerleşim merkezlerinde bulunan ve muhalif olarak bilinen siyasetçilerin ve siyasetçilerin yakınları bir ömür boyu iktidarın var olan imkanlarından asla faydalanamıyorlar.

Şu an TBMM’de çoğunluğu sağlayan siyasi partilerin milletvekillerine bakın belli sayıdaki milletvekili daha önce aynı partiden milletvekili olan, o partiden belediye başkanlığı yapan siyasetçilerin oğludur, kızıdır, yeğenidir, damadıdır vs.vs.

Bakanlar kurulunda da aşağı yukarı aynı durum hakim, Türkiye her ne kadar demokrasi ile idare ediliyor olsada siyasette makamlar adeta babadan oğula geçiyor ve bu durum hiç değişmiyor.

Biz bu “babadan oğula” geçme durumunu sadede soy isimlere bakarak değerlendiriyoruz, birde kızı olan ve evlendiği için soy ismi değişen çocuklar, ikinci üçüncü derecedeki akrabalar vs. derken iş uzayıp duruyor.

Bir kere iktidar şansı yakalayan parti bu iktidar durumunu ikinci üçüncü dönemlere de yayma başarısı gösterebiliyorsa o zaman ortaya asla hem siyasi hemde ekonomik olarak yıkılmaz bir yapı çıkıyor.

İktidar olan parti mensupları gibi iktidarın nimetlerinden iktidar partisi gibi muhalefet partilerine mensup seçmeninde az çok faydalandığı bir yapı varmıdır, işin doğrusu bizde merak ediyoruz.

Böyle bir noktada siyasetin zenginleşme aracı olduğu iddiasında bulunanları kim haksız çıkarabilir ki.?