Bundan yıllar önce Nusret Acur ve İsmail Nazlı ile birlikte Trabzon-Rize ve Artvin illerini kapsayan bir gezi yapmıştık, Trabzon ve Rize gezisini bitirdikten sonra bizi alan Murat Kabahel ile birlikte başta Murgul olmak üzere Artvin’in çok sayıda ilçesini dolaşmış Sedat Ali Öktem ve Hakan İnan’ın muhteşem ev sahipliğinde bir ömür boyu unutamayacağımız güzel anlar yaşamıştık.
Artvin gezisi sona ererken oradaki arkadaşlarımızın “- Yüksel Başkan deneyimli bir gazeteci olarak buradan hangi izlenimlerle ayrılıyorsun.?” diye sorduklarında kendilerine “-İnsan havası –suyu-gıdası-çevresi güzel bir yerde yaşayabilmek adına bir ömür boyu mücadele veriyor, Artvin –Rize-Trabzon muhteşem coğrafya ve güzelim çevreleri ile dünyada eşi benzeri olmayan yerler insanın bu toprakları bu coğrafyayı bırakıp gitmesi için hele hele böylesi muhteşem bir bölgeye zarar vermesi için aklını yitirmesi gerekiyor” cevabını vermiştik.
Son günlerde Rize’nin İkizdere ilçesinde termik santral yapmak amacı ile bölgedeki muhteşem coğrafyayı iş makinaları ile kazmak isteyen bir firmaya yüzyıllardır o bölgede yaşayan köylülerin verdikleri mücadeleyi görünce akılımıza Trabzon-Rize ve Artvin ziyareti geldi.
Dünyanın pek çok ülkesinde belki dikkatlerden kaçmıştır ama “Su bakanlığı “ var, Önümüzdeki dönemlerde ortaya çıkabilecek savaşlarının ana sebeplerinin en başında “su savaşlarının “olacağı artık konu ile uğraşan tüm bilim insanları tarafından en üst perdeden seslendiriliyor.
Bizim santrallere yada başka iş kollarına karşı olduğumuz yok, ancak insanımızın nefes almasının her geçen gün zorlaştığı bir dünyada o güzelim coğrafyaları da daha fazla para kazanmak adına berbat edilmesine de asla razı olamayız.
Bizde çevre duyarlılığı öteden beri son derece zayıftır, tüm uyarılara çok yüksek cezalara rağmen hafta sonları aile bireyleri ile birlikte pikniğe giden bir ailenin tüm çöplerini toplamak gibi son derece kolay bir yol varken tüm bölgeyi adeta bir “çöp denizi” haline getirdiği ile ilgili milyonlarca örnek olduğunu bilmeyen yoktur.
Yine yıllar önce ağustos sıcağında bir ege tatili dönüşü bizim önümüzde seyreden araçtan atılan kocaman bir sakız tam bizim aracın ön camına gelmiş bizde can havli ile belki temizler diye silecekleri çalıştırdığımızda kocaman sakız nerede ise aracın tamamını kaplayıp bizim görüş alanımızı kapattığından kaza yapmaktan son anda kurtulmuştuk.
Bir başka seferinde yine önümüzde seyreden bir araçtan bizim aracın ön camının tam ortasına yarısı dolu bir kola kutusu fırlatılmış cam bu çarpanın şiddeti ile boydan boya çatlamıştı.
Konular belki bir birinden bağımsız görünebilir ancak biz biliyoruz ki aracın camından sakız-kola kutusu atan aracın camını açıp dışarıya balgam atan-tüküren kimse şu an Rize’nin İkizdere ilçesinde iş makinalarının üzerinde o güzelim coğrafyaya zarar vermek isteyenler aynı kişilerdir.
Bir taraftan 7/24 özellikle büyük şehirlerin kalabalığından gürültüsünden dert yanacağız var olan tüm sohbetlerimizde “İmkan bulduğum ilk anda büyükşehirden kaçıp Anadolu’nun ücra bir köşesinde yemyeşil bir tabiat-buz gibi akan dere bulup oraya yerleşeceğim” diyoruz ama var olduğunu düşündüğümüz o güzelim çevreyi de sanayi alanlarına dönüştürmekten vaz geçmeyeceğiz.
Geçtiğimiz yıl Çanakkale’ye yaptığımız bir ziyarette Kaz dağlarında altın ve siyanür arayan bir firmaya karşı çevreci arkadaşlarımızın yaptıkları eyleme katılmış onlarla beraber pankart taşımıştık, Birkaç ay önce ilgili firmanın o bölgeyi terk ettiği haberleri çıkınca ne kadar sevindiğimizi Allah bilir.
Tam kapanma ve sokağa çıkma yasağı olmasa bizde tarafımızı belli etmek adına İkizdere’ye gitmeyi oradaki köylülerimize destek vermeyi düşünüyorduk ancak sağlığımız için alınan “Tam kapama” kararı sonrası bu seçenek ortadan kalktı.
Yöneticilerimiz İkizdere coğrafyasına zarar verecek firmanın faaliyetini en kısa zamanda sona erdirilmesi için gerekeni yapmalıdır, Bu tür santrallerin yapılacağı daha uygun yerler var ancak o bölgedeki çevresel güzelliği bir daha bulmak mümkün olmayabilir.
Çok geç olmadan İkizdere’deki tahribat bir an önce durdurulmalı…
Yarın çok geç olabilir.